SEVGİLİ dostlar, geçen hafta Çarşamba’dan itibaren dört gün süreyle İran-Tahran’da idim. Yunus Emre Enstitüsü’nün İktidar Partisi adına denetçisi olmam sebebiyle, Yunus Emre Enstitüsü’nün oradaki Türk Dili ve Türk Kültürüne hizmet yolundaki pratiğini görmek, şayet varsa kurum ve kurum mensubu arkadaşların sıkıntılarını müşahede etmek, mütekabiliyet esaslarını da göz önünde bulundurarak daha etkin hizmet edebilmenin yollarını belirlemek ve oralardaki arkadaşlarımıza moral vermek, dertlerini dinlemek üzere oraya gönderildim.
TUĞRUL BEY’İN KABRİ
Bilemiyorum; daha önce sizinle paylaştım mı? Tuğrul Bey, Selçuklu Devletinin Kurucusu Selçuk Bey’in torunudur. Babası Mikail Bey, genç yaşta ölmüştür. Kardeşi Çağrı Bey’le Tuğrul Beyi, dedeleri Selçuk Bey büyütmüştür. Malazgirt Zaferi’yle Anadolu’nun kapısını Müslüman Türk’e açan Alparslan Bey de Çağrı Bey’in oğludur.
Tuğrul Bey’le, Çağrı Bey bizim milli tarihimizde birbiriyle en iyi geçinen, Mihriban, kısaca kardeşini kendisine tercih eden, kendisi için istediğini kardeşi için de isteyen, kendisine reva görmediğini kardeşine de reva görmeyen örnek iki kardeş idiler… İşte o muhabbetli yuvada Çağrı Bey’in oğlu olarak dünyaya gelen Alparslan ecdadından tevarüs ettiği ruh ve mana ile Malazgirt Zaferi’yle birlikte bizlere Anadolu’nun kapılarını açmıştı taa1071’de.
İşte bizlere bu kapıları açan, Alparslan’ı yetiştiren, tabiri caizse pusatını eline tutuşturup, ona ilk CENK talimini veren emmisi Tuğrul Bey, Tahran’a 40 km mesafedeki Rey şehrinde yatıyordu. Bize düşen ilk iş de onun kabrini ziyaret edip, Fatihalar sunarak, ruhaniyetinden istimdat etmekti. Yalvardım! “Ey Rabbim, rahmet eyle onlara, Selçuk Bey’ime, Tuğrul Bey’ime, Çağrı Bey’ime, Alparslan Sultanıma ve bu bayrağı bugüne kadar elden ele bize, Cumhurun Reisi Recep Tayyip Erdoğan’a kadar, yere düşürmeden taşıyan bütün yiğitlerimize, şühedaya” diye… Bir demet Fatiha da sizden bekliyorum dostlar. Dolaştım istirahatgahını, tespit ettim görselini, siz de göresiniz diye paylaştım sizinle onu… O yüce hatıraya gereken özen gösterilmiş mi? Bilemiyorum, gönlünüzdeki yeri muhkemleştirsin diye, isterseniz bir kere daha bakın görseline ve kararı siz verdikten sonra çoğaltın uzaklardan göndereceğiniz Fatiha demetlerinizi…
ULAŞAMADIĞIM HABER SİTELERİ!
Dört gün kalınca elbette ki; ülkenizle, işyerinizle, yakın çevrenizle irtibatınızı devam ettirebilmek için haber kanallarına en seri şekilde ulaşmak istiyorsunuz… Mesela ben kısa ve öz bir şekilde olup bitenden anında haberim olsun diye telefonuma indirmiş olduğum “En Son Haber Sitesi”ni çok sık kullanırım. Fakat aynı şekilde olaylardan haberdar olayım diye aynı haber sitesinebaşvurduğumda başarılı olamadım. Sorduğumda da bazı haber sitelerine ulaşmanın engellendiğini öğrendim.
Peki açık olan haber siteleri yok mu? Var!..Mesela Cumhuriyet Gazetesi haber sitesi açık. Aynı şekilde Oda Tv haber sitesi açık. Ulusalkanal.com.tr açık. Ama Haber Türk Sitesi, Sabah Gazetesi sitesi, En Son Haber yasak.
EN ÇOK SATAN TÜRKÇE’DEN FARSÇA’YA TERCÜME KİTAPLAR
Halkın düşünce tarzını ve Türkiye’ye bakış açısını belirlemek için merak ettim… Acaba Türkiye’deki yazarlardan daha çok kimlerin kitapları Farsça’ya tercüme ediliyor diye… Sorduğumda aldığım cevap şöyleydi: Romanda ilk sırayı Orhan Pamuk alıyor. Onun takiben Elif Şafak, Aziz Nesin, Yaşar Kemal geliyordu. Şiirde ise Nazım Hikmet rakipsizdi.
DİNİ HAYAT
Elbette ki 3-4 günlük bir seyahat sonucu bir ülkenin dini hayatı hakkında bir kanaat sahibi olmak çok zordur. Ancak yüzeysel dış görünümlerle bir kanaat sahibi olabilirsiniz. Mesela İstanbul’da, Ankara’da, değil 3-4 gün, bir namaz vaktini idrak edecek kadar kaldığınızda dört bir taraftan yükselen ezan sesleri size adeta şöyle haykırır: “Ey yolcu, ayak bastığın diyar bir İslam ülkesidir… Hiç endişe etme,müsterih ol, sen güven içerisindesin… Duyduğun bu ezanlar senin mal ve can emniyetinin teminatıdır.” Hele sabahın seher vaktinde, kainatın sessizliğe gömüldüğü anın nihayetine doğru, şehadet parmağı misali semalara yücelen minarelerden yükselen ve yankılanan ezanlar bir başka güven bir başka sükun verir gönüllere… Dillerde tekbir Allahu Ekber, Allahu Ekber diye diye…
Ama emin olunuz ki; dört gün içerisinde Tahran’da ben ezan sesi duymadığım gibi, Süleymaniye’nin Sultan Ahmed’in minarelerine eşlik edercesine Tahran’da semaya yücelen bir ŞEHADET PARMAĞI’na da rastlamadım.
TAHRAN’DA İDRAK ETTİĞİM İLK CUMA
Cuma günleri inananlar için tabir caizse kurultay günüdür… O gün beldenin dini sorumluluk sahibi ergin ve yetişkin kişileri ibadet mahallinde toplanır, İmam-Hatip “Hutbe” adı altında, bölge sakinlerinin sosyal huzurunu ve genel anlamda madde ve mana güvenliğini daha ileri noktalara götürecek şekilde, hem müşterek sıkıntıları, hem de bunların çözüm yollarını dile getirir. Daha sonra birlikte kılınan Cuma namazından sonra bayram havası içinde halk kucaklaşarak işine gücüne dağılır.
Bizde bu, böyle olmakla beraber geçen Cuma Tahran’da, aynı duygularla oradaki arkadaşlara “Cuma namazını nerede kılacağız” diye sorduğumda, Tahran’da “Musalla” denilen tek bir yerde toplu halde Cuma namazının kılındığını söylediler… “Peki İranlı olmayanların Cuma namazını kıldıkları bir yer var mı” diye sorduğumda onların da, apartman katından bozma bir mescitte Cuma kıldıklarını ifade ettiler. Biz de orada görevimizi yerine getirdik.
Sorduğumda Tahran’ın nüfusunun 15 milyon olduğunu öğrendim. Merakımı gidermek için yine sordum, “Toplu kılınan Cuma namazlarına kaç kişi iştirak ediyor” diye. Aldığım cevap ise 100-120 bin arası idi.
Şöyle bir düşündüm, 15 milyonluk Tahran’da toplu kılınan Cuma namazına iştirak edenlerin sayısı 100 bin, hadi diyelim 120 bin, biraz daha zorlayalım, hadi olsun 150 bin… Bu da en fazlayüzde on eder.
Bizi ilgilendirmez, biz herkesin iyiliğini isteriz. Sizin de bir kanaatiniz olsun diye müşahedelerimi sizinle paylaştım. Ona göre birlikte saf tutup Cedidiye’nin, Büyük Cami’nin avlusunu doldurduğunuz vebirlikte secde ettiğiniz dostlarınızın kıymetini biliniz. Günde 5 kere Düzce’nin semalarında yankılanan ezanların, şehadet parmağı misali gökyüzüne doğru yükselen minarelerin kıymetini bilin ve mutlaka ve mutlaka birbirinizi sevin.
Sevin ki, bütün Ülke huzurlu ve mutlu olsun.Birliğimiz ve beraberliğimiz bozulmasın.Devletimizin varlığı baki olsun.Kalın sağlıcakla sevgili dostlar.