- 23.05.2023 13:12
İSTANBUL ‘da bir metro hattı tıklım tıklım doluydu. Ayakta bile dikilecek boşluk neredeyse hiç yoktu ve dört genç arkadaş ikili olarak karşılıklı oturuyordu.
Hemen yanlarında elinde bavuluyla ayakta duran elli beş yaşlarında, güzel giyinimli ve belli bir kültüre sahip olduğu anlaşılan bir beyefendi çevredekilerin de duyabileceği bir ses tonuyla, “Arkadaşlar, büyüklerinize yer vermeyecek misiniz?” dedi.
Bu soru karşısında hiç istifini bozmadan başlarını eğmiş ellerinde cep telefonlarıyla ilgilenen gençlerden birinin cevabı ise şuydu; “Hepimiz aynı ücreti vermiyor muyuz?”
Beyefendi, aldığı cevap karşısında soğukkanlılığını koruyarak genç delikanlıya “Haklısın.” demekten öteye geçemedi.
Dakikalar sonra aralarından iki arkadaş bir sonraki durakta inince beyefendi o delikanlının yanına oturdu ve ona Türk örf ve adetlerinde toplu taşıma araçlarında büyüklere yer verilmesi gerektiğini medeni bir şekilde izah etti.
İşte o an belki de hayatının ilk nasihatini dinleyen ve hatasını anlayan gencin yüz ifadesine yansıyan duygu pişmanlık ve utançlıktan başka bir şey değildi.
***
Yine başka bir gün ve başka bir metroda ve yine adeta balık istifi ayakta duracak yer yoktu.
Bir grup genç arasında, nefes bile almanın neredeyse mümkün olmadığı hıncahınç dolu koridorda bir anda yumruklar havada uçuşmaya başladı.
Zaten zar zor ayakta durmaya çalışan yolcuların üzerine çullanan grup, koca vagonu savaş meydanına çevirmişti.
Metroda yolculuk yapan çocuklu aileler, yaşlılar, yabancı turistler bir yandan kendilerini yaşanan arbededen koruyor, bir yandan da o hengamede kavgayı yatıştırmaya çalışıyordu.
Neyse ki metronun bir sonraki durağa gelmesiyle kavganın büyümesi önlenmişti.
Tabi tartışılan mesele ise ne yazık ki fındık kabuğunu bile doldurmuyordu.
***
Günler sonra bu kez Düzce’de, Anıtpark Meydanı’nın hemen arkasında, Atatürk heykelinin arka cephesinde bir koşuşturmaca...
Abartısız yaklaşık on kişilik genç grup tek bir delikanlıya tekme tokat, yumruklarla, Allah ne verdiyse vuruyorlardı.
Başlangıçta şaka yapıyorlar gibiydi ancak tekme ve yumrukların sonu gelmeyince ortalık bir anda savaş alanına döndü.
Tam o sırada Anıtpark Meydanı’ndan tek başına koşa koşa kavganın olduğu alana doğru yaklaşan bir adam bağıra çağıra grubu dağıtmayı çalıştı ve başardı.
Ve o an herkes çil yavrusu gibi dağıldı.
Grup dağıldı dağılmasına ama kimin kime tekme atıp kimin dayak yediği belli değildi.
***
Ertesi gün yine aynı mekân...
Anıtpark Meydanı...
Bu kez en az elli kişilik genç tayfa...
Ortalarına çömezlerini almışlar, kaldırım ortasında sanki sokak savaşına hazırlanır gibi kendilerine alan arıyorlar.
Belli ki yine bir zirzopluk peşindeler.
Neyse ki bu kez korkulan olmadı ve genç kalabalık takım az bir zaman sonra alandan olaysız bir şekilde dağıldı.
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutladığımız şu günlerde akılları kurcalayan hep aynı sorular;
“Bu gençlerin hiç mi ebeveynleri yok? Aileleri tarafından hiç mi eğitilmediler?”
“Z kuşağı nereye gidiyor? Geleceğin meşalesini almaya hazırlar mı?”
Bir yanda Türkiye’nin milli teknoloji hamlelerine katkı sağlayan üniversiteli gençler, bir yanda zirzopluk peşindeki mektepli gençler...
Öyle görünüyor ki bu çetin rekabet hiç bitmedi, bitmeyecek!
Yorum Yap