- 7.06.2023 10:34
- (1)
BİNLERCE yıllık tarihiyle Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı’nın derin izlerini taşıyan İznik’te çini sanatının izini sürdük.
İznik’e bu dördüncü gidişimdi. Her gittiğimde kendimi tarihin derinliklerinde adeta kaybolmuş hissine kapılıyorum.
Türkiye’de Ayasofya adıyla bilinen yapıların 9’undan biri de İznik Ayasofya Camii...
İstanbul’daki Ayasofya Müzesi camiye çevrilince yaklaşık 1500 yıllık tarihiyle İznik Ayasofya Kilisesi’de camiye dönüştürülmüştü.
İlk kez 2012 yılında müze iken ziyaret etmiştim. Bu kez de Cuma namazını bu tarihi mâbedde kılmak nasip oldu.
Yıllara meydan okuyarak hala dimdik ayakta İslâm’a ve Müslümanlığa hizmet eden bu kutsal mekân insanı adeta büyülüyor.
Yıllar önce bu kentte bir seramik atölyesini ziyaret etmiştim. Seramik ustası elindeki çamuru torna makinesinde dört farklı kâse şeklinde yoğurup bir yandan anlatıyordu;
“Roma döneminde kâseler İznik’te böyleydi. Sonra Bizanslılar döneminde bu halini aldı. Selçuklular fethettiğinde ise seramik kaseler böyle görünüyordu. Son olarak Osmanlılar kenti alınca da bu şekli aldı.”
İznik’ten sonraki durağımız Bursa’ydı. Bursa’ya ayak basar basmaz soluğu Karsan’da aldık. Firma yetkilisi Adil beyin misafirperverliğinde verimli bir sohbet gerçekleştirdik. Düzce Belediyesi’nin mini otobüslerinin tedarikçi firması Karsan’dı.
Düzce Belediyesi Meslek Edindirme Kursları (BELMEK) ekibiyle birlikte geldiğimiz Bursa’da ardından BUSMEK (Bursa Meslek Edindirme Kursları) Yıl Sonu Sergisi’ne katıldık.
Türkiye’nin en büyük el sanatları sergisi Bursa Merinos Kültür Merkezi’nde gerçekleştiriliyordu. Çini, Hat, Tezhip, Minyatür, Filografi, Tekstil vs. pek çok branşta eserler görücüye çıkmıştı.
Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da bizi BUSMEK ekibinden Aslan bey karşılamıştı. BUSMEK son yıllarda düzenlediği sergilerle adından söz ettirecek İstanbul İSMEK’i geride bırakmıştı.
Sergiyi gezerken telefonum çaldı ve arayan Bursa Cumhuriyet Başsavcısı Sayın Ramazan Solmaz’dı. Bursa’ya gelmeden “Acaba müsait midir?” umuduyla kendisine mesaj göndermiştim. Çok geçmeden sayın Başsavcım telefonla dönüş yaptı ve “Agâh konum atıyorum. Yakınlardaysan muhakkak bekliyorum.” dedi.
Yaklaşık bir yıl önce Konya’dan Bursa’ya atanan Solmaz’a on dakikalık mesafedeydik.
Kendisini ziyaretimizde derin kültürel bilgilerinden istifade ettik. Düzce’mizin sevilen Başsavcısıyla uzun uzun Düzce’miz üzerine konuştuk.
Son derece naif ve beyefendi kişiliğiyle görev yaptığı her şehirde gönüllere taht kuran Başsavcımız yoğun programına rağmen bizleri son derece misafirperverlikle karşıladı.
Üstelik bu ilk değildi.
2016’da kendisi Antalya’da görevliyken de ziyaret etmiştim. Ve Sayın Başsavcım o zaman da özel kalemden randevu istediğimde beni geri çevirmemişti ve sadece on dakika sonra makamındaydım. Odasında yaklaşık on beş kişi olmasına rağmen ben ve yanımda beraber gittiğimiz arkadaşımla ilgilenmeyi ihmal etmemişti.
İnsanın insana zaman ayırması ona verdiği değerin en önemli göstergesidir.
Pek çok kişi çoğu zaman size bir çay içimi kadar vakti olmadığını söyler. “İşim çok” der. Sizi özlediğini söylese bile kendisini hayata öyle kaptırmıştır ki gözü sizi asla görmez.
Bu bazen en yakın arkadaşınızdır, bazen de bir kurumun amiri, memuru...
Oysa koskoca dünyanın işi biter de bir tek onların işleri bitmez!
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın deyimiyle “Bursa'da, bir eski cami avlusu, küçük şadırvanda şakırdayan su” dizelerinin hissiyatıyla günümüzü Emir Sultan Camii’nde akşam namazıyla tamamlamıştık.
“Bursa’da “zaman” durmuştu adeta. Güzel insanların himayesinde...
Teşekkürler sayın Başsavcım, Teşekkürler Adil bey, Teşekkürler Aslan bey...
Yorum Yap