- 4.03.2023 16:51
Osmanlıya kadar Hicaz bölgesi “Emevîlerin, Abbasîlerin, Fatımîlerin, Zengîlerin, Eyyubîlerin, Memlüklerin" idaresinde olmuş. 1517'de Yavuz Sultan Selim Mısır'ı fetheder, Memlük hakimiyetine son verir. Memlük nüfuzundaki Mekke Medine havalesi Osmanlı hakimiyetini tanır, Mekke emiri Yavuz'a ta'zimlerini bildirir ve Mekke’nin anahtarlarını teslim eder. Tarihte, Mekke emir ve şerifleri hep Mısır’daki devletlere tâbi olmuş hutbeler buradaki hâkim devletler adına okunmuştur.
Osmanlının Harameyne hizmetleri ta Memlükler zamanında başlamış. Çelebi Mehmet buraya “Sürre Alayı” gönderme geleneğini başlatmıştır. Her yıl İstanbul'dan Sürre-i Hümâyun mübârek beldelere çeşitli yardım ve hediyeler götürmüştür. Fakirlere dağıtılmak üzere sadaka, giyecek, yiyecek (un, şeker...), beldenin ileri gelenlerine hediyeler (şamdanlar, perdeler...) gönderilmiştir. Hatta bu Sürre Alayı ile halk da birçok yardım gönderilmiş.
Sürre Alayına padişah vekili olarak sürre emini riyaset eder, sürre emini haccını da yapıp dönermiş. Bu gelenek 1916 yılına kadar devam etmiştir. Medine’ye ulaşan yardımları bile Osmanlının askeri, peygamber soyuna hürmeten, kendisi dağıtır onlara iş yaptırmazmış.
Osmanlı sultanları kendilerini Mekke ve Medine'nin hizmetçileri olarak görmüşlerdir. Yavuz, Mısır fethinden dönerken Şam Ulu Câmi'inde " hâkimü'l harameyn" iltifatıyla karşılanır. Sonra kendisi buna itiraz eder, hatibi uyarır, “hâkimü'l harameyn” değil “hâdimü'l harameyn” der. İşte benim devlet başkanımın ve de askerimin mübârek belde ve insanına gösterdiği hürmet buydu. Hâlâ Anadolu insanı kıble yönüne ayağını uzatmaz, tuvalet ihtiyacını görürken önünü, arkasını kıbleye çevirmez. Tuvalet taşlarını yerleştirirken kıbleyi dikkate alır. İşte bizim milletimizin mukaddes beldelere saygı ve hürmeti budur.
Osmanlı sultanlarında Mekke Medine'ye hizmeti geçmeyen yoktur. Kanunî Sultan Süleyman'ın Mekke, Medine ve Kudüs'e büyük hizmetleri olmuştur. Yapım ve tamirat için bu beldelere İstanbul'dan ustalar göndermiş, Cennetü'l Bâki ve Uhut Şehitliği'ndeki mezarlar için türbeler yaptırmış; Kûba, Kıbleteyn mescitlerini yeniletmiş, buralara âvizeler göndermiş, Kâbe çatısına oluk yaptırmış, daha sonra 1.Ahmet bunu altına çevirmiş. O gün bugün bu oluk "altın oluk " olarak anılır.
Ayrıca zemzem kuyusunu yeniletmişler Hürrem Sultan Arafat ve Mekke'yi suyla buluşturur. Hâlâ bugün ayakta olan Kâbe etrafındaki revakları yaptırırlar. Kabe'nin örtüsü ve mumları İstanbul'dan gönderilir.
Osmanlı başta Medine olmak üzere bu mukaddes beldelere sayısız vakıf eseri yapmış: medrese, saray, kışla, kale, câmi, kütüphane, imarethane... Medine'de Kubbe-i Hadra'dan (yeşil kubbe), Mekke'de Kabe'den daha yüksek yapı yaptırmamış.
En son, Sultan 2. Abdülhamit Han İstan bul'dan Medine'ye tren yolu hattı yaptırır.
(1901-1908) Bu hat 1. Cihan Harbi'nde çalışır. 1. Cihan Harbi'nde Osmanlının himaye ettiği Şerif Hüseyin İngilizlerle işbirliği yapar, 1916'da kendini Hicaz kralı ilan ettirir, Osmanlı ordularıyla savaşır. Anadolu'nun garip evlatları Hicaz ve Yemen çöllerinde kurban olur. Sonra Yemen türküsü söylenir ardından:
Burası Huş'tur
Yolu yokuştur
Giden gelmiyor
Acep ne iştir
İngiliz, hicaz demiryolunu tahrif etmek için kiraladığı bedevilere her çivi için bir altın verdiği söylenir. İngiliz bu. Medine'yi Fahrettin Paşa ingiliz kafirine karşı aylarca aç susuz çekirge yiyerek müdafa eder. Ve benim ecdadım tam 414 sene bu mukaddes beldeleri kollar, himaye eder. Buralara hizmet verir. Biz koca devleti İngilizin sinsi planlarına, içteki hainlerin ve işbirlikçilerinin oyunlarına kurban ettik. Aynı oyunlar tekrar oynanıyor. Değişen hiçbir şey yok isimlerden başka. Tarih tekerrür ediyor. Hâinin düşmanın sesi çok çıkıyor. Canımız bir daha yanmasın. Bir yüz sene daha geriye düşmeyelim.
Mekke, Medine ziyaretlerinin bana düşündürdüklerini yazayım istedim. Bir kez daha ecdadımı, can veren şühedayı hürmetle yad ediyorum. Ruhları şâd, mekanları cennet olsun.
Yorum Yap