Mehmet Şimşek yazdı...

Mehmet Şimşek yazdı...
29.07.2020 - 09:03

Ankara’da Şehit Binbaşı Yaşar Erian’ın bulunduğu karargâhta vatani görevini yapan İrfan Aslan Aslan anlatıyor: Düzceli olduğumu öğrenince beni kendi birliğine almıştı. Tezkere aldığımda Yaşar Binbaşım doğuda göreve gitmişti, helalleşemedik, vedalaşamadık! Düzce’de kahvede otururken Eşref Bitlis’i taşıyan uçağın düştüğü haberi son dakika olarak televizyonda geçince içim cız etti! Şehit olanların içinde Kurmay Binbaşı Yaşar Erian’ın olduğunu duyunca da kahroldum!

 

Sevgili dostum araştırmacı yazar Nejad Özsoy ile birlikte hazırladığımız yazı dizisinin yayınlandığı günlerde bir okurumuzun yaptığı katkı oldukça önemliydi.

Okurlarımızın hatırlayacağı gibi Düzceli Kurmay Pilot Binbaşı Yaşar Erian, 1993 yılında alevler içindeki uçağı, binlerce insanın bulunduğu Ankara Yenimahalle'ye düşmemesi için büyük çaba gösterdi. Kahraman pilot, uçağın düştüğü yerdeki büyük binaları da yalayarak geçmeyi başararak bir felaketi önlemiş, komutanı Eşref Bitlis ve üç silah arkadaşıyla birlikte şehit olmuştu.

Okurlarımızdan İrfan Aslan, şehit binbaşı Yaşar Erian’ın bulunduğu birlikte askerlik yaptığını söylemesi üzerine heyecanlandık.

İrfan Bey’in anlatacağı anı ve anektodlar biricik ve önemliydi kuşkusuz.

 

“DÜZCELİYSEN SENİ BURAYA ALAYIM”

İrfan Aslan’la uzun bir telefon görüşmesi yaptık.

Aslan, rahmetli Yaşar Erian’la tanışmasını anlatmaya başladı.

Söz İrfan Aslan’da:

Askerliğimi 1991-92 Ankara Güvercinlik Kara Havacılık Okulu'nda yaptım. Karargahta topladılar bizi. Orada Düzceli bir çavuş bana sahip çıktı, koğuşa yerleştirdi. Ne iş yaptığımı sordu, berber olduğumu söyledim. ‘İrtibat bölüğünde bir Düzceli binbaşımız var. İnşallah oraya düşersin’ dedi. İrtibat bölüğünün karargâh binbaşısı Mustafa Akuş, yemekhaneye geldi. 'Çocuklar yemeğİ yedikten sonra kimse dağılmayacak' dedi. Daha sonra 'çaycı şoför, berber var mı?' dedi. Benimle birlikte iki tane berber çıktı. Genelde orada subay-astsubay çoktu. Binbaşı bana ‘nerelisin’ diye sordu.  Daha vilayet olmamıştık ama ‘Düzceliyim’ dedim. Çavuş da tezkereciydi. ‘Düzceliysen seni alayım buraya’ dedi. Yaşar Binbaşının Düzceli olduğunu biliyormuş. Yaşar Binbaşı da  ‘Bu kadar senedir buradayım bir tane Düzceli asker gelmedi’ diye hayıflanıyormuş. Dediğim gibi orada fazla asker yoktu, subay astsubay vardı. Düzceli çavuş bana 'gözün aydın, kaydın temizmiş seni oraya aldılar, inşallah binbaşı ile tanışırsın' dedi. Karargâha gittik. Mustafa Binbaşı 'sen benle gel, seni Yaşar binbaşımıza göstereyim' dedi.

 

“GEL SENİ YAŞAR BİNBAŞI’YA GÖSTEREYİM”

Mustafa Binbaşı irtibatın karargâh bölük komutanıydı. 'Yaşar Binbaşı da Düzceli bakalım seni görünce ne diyecek' dedi. Elim ayağım dolanmaya başladı. Karargâhın önündeki kameriyede oturuyordu. Kep ve gözlüklüydü. Bu haliyle çok gösterişliydi. ‘Git önünde tekmil ver’ dedi. ‘İrfan Aslan Düzce, emir ve görüşlerinize bir berber olarak hazırım’ dedim. Ayağa kalktı, boyu kısaydı, çakır gözlüğüydü. Gözlüğünü çıkardı, 'Mustafa sen nereden buldun bunu?' dedi. 'Komutanım ‘berber yok’ diyordunuz ya! Düzceli olunca mecbur aldım’ dedi. Kendisine doğma büyüme Aziziyeli olduğumu söyledim. ‘Nerede berberlik yapıyordun’ diye sordu. Berber Ahmet’in İstanbul Kuaför Salonu’nda yetiştiğimi söyledim. ‘Kendi dükkanım vardı, buraya gelmeden kapattım’ dedim. ‘Sen yerleş, sonra yine görüşürüz’ dedi. Birkaç gün sonra beni karargâhtaki odasına çağırdı.  Tekmil verdim ‘otur’ dedi. ‘Sen burada berberlik yapmayacaksın’ dedi. ‘Aşağıdaki kaloriferci tezkereye gidecek, seni ateşçi belgesi için kursa göndereyim. Sivilde de işine yarar’dedi. 1 ay eğitime gittik. Brülörcü tezkereye gidince onun yerine beni görevlendirdiler. Yaşar Binbaşım daha sonra 'bizim bölüğün askerlerini kalorifer dairesinde traş yaparsın. Subay astsubaylar da olmak istiyorsan burada yaparsın’ demişti.

 

“VEDALAŞAMADIK, HELALLEŞEMEDİK”

1-2 ay sonra annem rahatsızdı. Rahmetli babam, Ankara'daki ablam ve onun kayınvalidesi ile kayınpederi beni ziyarete geldiler. Binbaşım da oradaydı. Kendisinden ‘ziyaretçilerim var, nizamiyeye gitmek istiyorum’ diye ricada bulundum. Nizamiye uzaktı. Yaşar binbaşım ‘İsimlerini ver jeepi göndereyim, onları alıp buraya getirsinler’ dedi.  Aracını nizamiyeye gönderdi. Rahmetli babam ve hacı amcayı karargâha getirtti.  Odasına aldı. Bana 'sen dışarıda bekle oğlum, babanlarla sohbet edeyim’ dedi. Anlaşılan o ki, Düzcelilerle sohbeti özlemişti. Onlara yemek yedirip, kahve ikramında bulundu. Babam annemin sağlık durumunun ağırlaştığını söylemiş. Yaşar komutan beni çağırdı, ‘İrfan pazartesiden sonra izinlisin’ dedi.  İstanbul'a gittiğimizde annemin durumu iyi değildi.  İznim bitti, birliğime geri döndüm. Geldiğimi duymuş, çağırdı beni.  ‘Komutanım annemin durumu iyi değil’ dedim. ‘Büyük ihtimal Düzce'ye getirecekler’ dedim. Sonra ablam aradı, ‘izin alabiliyorsan gel’ dedi. Cuma günü izin istedim. ‘Git’ dedi bir şey olursa kendi evinin telefon numarasını verdi ‘beni ara mutlaka’ dedi.  Düzce'ye geldim, pazar akşamı dönmem lazımdı. Binbaşımı aradım ‘anneme su vermeye başlandı, bir iki gün izin verebilir misiniz?’ diye sordum. Pazartesi öğlenden sonra annem rahmetli oldu. Yaşar binbaşımın evini aramıştım. O zaman cep telefonu yok. Bana  ‘canın ne zaman istiyorsan o zaman gel’ demişti. 1 hafta kaldım sonra döndüm. Kazan dairesine devam ettim, asker ve subay astsubayların traşlarını yaptım.  Tezkere aldım, vedalaşamadım. Yaşar Binbaşı Kobra ile  sürekli doğu görevine gidiyordu. Vedalaşamadık, hellaleşemedik, çok üzüldüm. Şubat ayında uçağı düştüğü zaman Düzce'de kar vardı. Kahvede oturuyordum. Televizyondan Eşref Bitlis'in uçağı düştü haberini duyunca 'eyvah' dedim. Çünkü o uçağı biz hazırlıyorduk…

Haberde Yaşar Erian’ın da ismi geçince kahroldum...