Celal Erbay yazdı...

Celal Erbay yazdı...
29.07.2020 - 17:31

SEVGİLİ dostlar, sakın kınamayın beni… “Yeter artık, Ayasofya-Ayasofya diye diye, amma da uzattın” demeyin ne olur... Size de hak veriyorum, ama bilmiş olasınız ki; Ayasofya bizim çocukluk sevdamız...1962 sonbaharından bu yana hep boynum bükük geçtim yanından-O mahzun, ben mahzun, bir gün başımı kaldırıp göğsümü gere gere Feth-i Mubin’in sembolü diye bakamadım O’na. Bütün dünyanın heyecanla idrak ettiği o müthiş Cuma’ya kadar, müze statüsünde iken bir kere de olsa cesaret edip de girememiştim içine.

Demek ki, korkmuşum… Belki de mihrabı, minberi dile gelir de azarlarlar beni diye... Belki de o haliyle O’nu ziyaret etmenin O’na reva görülen ihaneti “onaylamak” şeklinde anlaşılacağının etkisinde kalmıştım. Bilemiyorum…

 

NİHAYET HASRET BİTTİ!

Nitekim 23 Temmuz Perşembe günü saat 16.00 civarı idi… Mutlu haber ulaşmıştı bana… Korona’dan uzak olduğuma dair sağlık raporu almam kaydıyla, protokole dahil olduğum ve Cuma namazını içeride eda etmek üzere Ayasofya-i Kebir Camii şerifinin açılışına davetli olduğum bildirilmişti bana. O saatten sonra Korona testi yaptırmak ve sonucu en geç Cuma günü saat 10’a kadar almak “yetiştirebilir miyim” diye beni endişeye sevk etmişti. Ama Üsküdar İlçe Sağlık Müdürlüğü ekipleri sağ olsunlar beklediğimizden daha hızlı bir şekilde işlemi sonuçlandırarak Cuma günü saat  10.30 civarlarında “NEGATİF” olarak sonucu elimize vermişlerdi.

 

ÇETİN YOLCULUK BAŞLADI!

Kara taşıtıyla Üsküdar’dan karşıya geçmemiz mümkün değildi. Tarihi Yarımada trafiğe kapalıydı. En uygun vasıta Marmaraydı o da Sirkeci’de durmuyor, Sirkeci’de inecekleri de Yenikapı’da bırakıyordu. Başka çare yok deyip Yenikapı’da indik, zannettik ki, Yenikapı’dan herhangi bir vasıtayla Ayasofya’ya kadar gideriz... Ne mümkün! Metro, Belediye otobüsü işlemiyor... Taksi de yok. Yürümenin dışında başka çare kalmamıştı bizim için... Yenikapı’dan tabanlara kuvvet deyip koyulduk yola, Aksaray-Laleli-Bayazıt-Divanyolu güzergahından Ayasofya’ya doğru akmakta olan insan seline katıldık. Tek kelime ile insan seli…

Baktığımızda kimler yoktu ki; kadın, erkek, yaşlı-genç, başörtülü-açık, kuzeyli-güneyli, doğulu-batılı, her etnik gruptan insan... Yalnız bizden, ülke dahilinden değil, Türk dünyasından, Ortadoğudan, İslam aleminden, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden gelmiş olan gurbetçilerimiz, hep birlikte Ayasofya’nın Feth-i Mübin’nin sembolü olarak O’nun özün dönüşüne şahit olmak üzere, O’na doğru yola çıkmış adeta bir insan seli idi.

Beyazıt’a geldiğimizde, güvenlik barikatıyla karşılaşmıştık. Zira Ayasofya’dan Beyazıt’a kadar bütün cadde ve ara sokaklar insanla dolmuş, ilerleyecek yön kalmamıştı. Davetli olduğumuzu söyleyerek, ancak belli bir noktaya kadar ilerleyebilmiştim. Nitekim Divanyolu-Cağaloğlu kavşağına gelince, Camiye varmak bir tarafa, bir adım daha atmamız mümkün değildi. İşte orada seccademizi serip Ayasofya Camiinin yollara taşan cemaati olarak Cuma namazını kılmaya, namazdan sonra ise Camiye doğru ilerlemeye karar verdim.

O sırada Ayasofya’nın dört minaresinden 86 yıl sonra dört müezzinin sedalandırdığı ezan sesleri yükselmeye başlamıştı. Duygulanmamak mümkün değildi.  Herkesin, artık geçmişte kalan hüznü sevince dönüşmüş ve bu mutlu ana ait hasretin tetiklediği duygular, damlalar halinde gözlerimize doğru yol almıştı.

 

BU MİLLET, MAYASININ SAĞLAM OLDUĞUNU BİR KERE DAHA BÜTÜN  DÜNYAYA GÖSTERDİ!

Davetli olmama binaen güvenlik görevlilerinden yardım isteğimde aldığım cevap çok dikkat çekiciydi... Vatandaş 23 Temmuz Perşembe günü saat 22-23’den itibaren Ayasofya Camiinin önünden Bayazıt’a doğru ama ana caddeyi, yan yolları, yeşil alanları doldurmaya başlamıştı.

Namaz sonrası duayı müteakiben Camiye doğru yürürken etrafa kulak verdiğimde duyduklarım bende bu ara başlığı atmaya zorladı adeta... Anadolu’nun muhtelif illerinden, bir gün önceden gelmişler, Sultanahmet parkında, bankların üzerinde, çimlerde yatmışlar... Kimi yurt dışından, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden gelmiş, sırf bu tarihi ana şahit olabilmek ve Ayasofya camiinin turkuaz halıları üzerinde secde ederek, bu dönüşüme yönelik tasarrufu alınlarıyla fiilen mühürlemek için…

Dikkatimi çeken diğer bir husus; o yoğunluğa rağmen, herkes birbirine karşı çok anlayışlı ve saygılı idi... İtme kakma, birbirini incitme diye bir şeyle karşılaşmadım. Herkes “ NEREDE” ve “NİÇİN” bulunduğunun şuurunda idi. Bir tarafta Sultanahmet, diğer tarafta Ayasofya ve onun dört minaresinden yükselen dörtlü ezan demeti, adeta 350-500 bin kişinin gönüllerini dağlamış ve onları Muhammedî potada eritmişti sanki…

 

AYASOFYA’NIN MÜZE OLMASINA TEPKİ GÖSTEREN PAPAZ!...

Yunanistan’da rahip olarak görev yapan Evangelos Papanikaaou adlı bir Yunan papaz, Ayasofya Camiinin yeniden ibadete açılması ile ilgili açıklamalarda bulunurken Batının, bilhassa Yunanistan’ın Osmanlı’ya yönelik mesnetsiz iddialarına “REDDİYE” mahiyetinde, onların söylediklerini tamamen çürütecek şekildeki beyanları çok dikkat çekiciydi.

Papaz, Ayasofya Camiinin 86 yıl aradan sonra ibadete açılmasına ilişkin açıklama yaparken “ Ayasofya’yı Türklerin koruduğunu, dolayısıyla yeniden Camiye dönüşümünü bir lanet değil, bir DÜZELTME olarak görmeliyiz” diyordu. Rahip Papanilalaou açıklamalarına devam ederken; vaktiyle Girit adası Osmanlının elindeyken, Türklerin bir manastırı bile kapatmadığını, Yunanistan’da Türklerin hükümranlığı devam ederken insanların dinlerini kolayca yaşayabildiklerini tarihin bir gerçeği olarak bütün dünyaya bir kere daha ilan ediyordu.

Hatta Papaz daha da ileri giderek “Latin serpuşu yerine Türk sarığını tercih ederim. Birini seçmek zorunda kalsam ben Türk’ü seçerim” sözleriyle Osmanlının adalet ve hoşgörüsünü bütün dünyaya karşı haykırıyordu adeta.

Rahip Papanikalaou, yapmış olduğu bu konuşmanın devamında kullanmış olduğu “çıplak turistler Ayasofya’ya saygısızca giriyordu.” cümlesiyle, Ayasofya’nın müze olarak kullanılmasının Ayasofya’nın ruhaniyetini rencide ettiğine vurgu yapmış ve sözlerine devamla, bu gün Ayasofya’nın Cami olarak tekrar ibadete açılmasına “LANET” değil, tam aksine BİR DÜZELTME olarak görmeliyiz uyarısında bulunmuşlardı.

Papazın bu açıklamaları 24 Temmuz Cuma’yı yas ilan eden  Yunanlı fanatiklere, hala bizim İstanbul’a ve Ayasofya’ya sahip olmamızı hazmedemeyen Batı blokuna ve onların içimizdeki işbirlikçi yandaşlarına ithaf olunur.

Son olarak Rahip, tarihi bir hakikatı teslim olarak diyor ki, “ Ayasofya’yı koruyan Türkler olmasaydı, Ayasofya yıkılırdı.” Doğrudur, şayet Mimar Sinan, takviye mahiyetinde minareleri ana gövdenin yan taraflarına yerleştirip binayı kuvvetlendirmeseydi Ayasofya şimdiye kadar çoktan yıkılmıştı.

Evet, sevgili dostlar yarın bayram. İnşallah keseceğimiz kurbanların kanlarıyla birlikte birbirimize yönelik içimizde beslediğimiz her türlü kin, husumet, nefret ve olumsuz duygular o kana karışır, onunla birlikte akar gider ve bizler kurbanlarımız sayesinde arınan gönlümüzle birbirimizin iman kardeşi ve gerçek dostu oluruz. Bu duygu ve düşüncelerle bayramınız mübarek olsun, kalın sağlıcakla sevgili dostlar.

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Postası Gazetecilik Matbaacılık Ticaret Ltd. Şti. (www.duzcepostasi.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Mobil Uygulamalarımız

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız