YAZ mevsiminin son zamanlarını yaşıyoruz. Virüs nedeni ile geç açılan turistik beldeler sezona erken veda ediyorlar.
Geçtiğimiz hafta Akçakoca’yı bir gezeyim dedim. Hava kararmak üzere iken bastım gittim. Hatunla beraber sahil turu attıktan sonra balık yiyelim dedik.
Çarşı merkezde bir balıkçıya girdik ve ben az mezgirt bir sarı gazoz istedim. Hanım da az barbunya bir sarı gazoz istedi.
Bir müddet sonra salata ile beraber siparişler geldi. Garsona hesabı getirmesini rica ettim. 92 lira geldi.
İstifimi bozmadım ama çok pahalı olduğunu söyledim. Bir palamutu 10 liraya satarken az mezgirt ile az barbunya 92 lira olur mu?
Kimse bana kızmasın. Biz emekliyiz, bizim balık yemeye hakkımız yok mu? Biz insan değil miyiz? Parası olan bizim için konuşur, yemeseydin kardeşim der. Oralar turistik yer diyebilir.
Peki canı isteyip yiyemeyen insan değil mi? Yani kimse pahalı olduğunu savunmayacak, balığı yiyen suçlu olacak vay be…
Tatil beldeleri pahalı mı pahalı arkadaşlar… Kim ne tutturursa para kazanıyor. Dolaşırken bir mısır alalım dedik tanesi 5 lira.
Abisi pahalı değil mi dedim. Abi yer parası ödüyorum dedi.
Kısacası bütün parayı turistler veriyor. Belediye esnaflardan, esnaflarda insanlardan para kazanıyor. Olan bizim gibi emekliye oluyor.
Zengin zaten Akçakoca’da tatil yapmaz. Ancak gezmeye gelir.
Eğer tatilin rehavetine kapılıp borç yaparsan ya da kredi kartı kullanırsan vay haline… Kış sezonu borca çalışırsın. Kışın da doğalgaz, elektrik borcu yaparsan ömür boyu borç içinde yaşarsın.
Hatta bu borçları ödeyeceğim diye bir de kredi çekersen, ömür boyu bankaya çalışırsınız. Benim emekli maaşım hala kesiliyor. Vallahi niye yalan söyleyeyim maaşımı tam almayı öyle özledim ki…
Düşünsenize bir deniz insanları kendine çekiyor. Denizin sayesinde binlerce kişi ekmek yiyor. Deniz bedava ama diğerleri hep paralı, denizin hiçbir karı da yok avantajı da yok. Deniz herkesi kabul ediyor.
Bizim Düzce’de de nutubet ve nem var. Bizim esnaflar da nutubet ve nemden para kazanıyorlar. Havada uçan sineği bile yakalamaya çalışıyorlar. Düzce’de iyi ki deniz yokmuş.
Ereğli’yi gezdim, Kocaali’yi gezdim, Karasu’ya kadar gittim gezdim. Vallahi niye yalan söyleyeyim Akçakoca kadar pahalı değiller.
Bizim huyumuzdan mı, suyumuzdan mı, havamızdan mı çözemedim. Bizim elimize azıcık fırsat geçsin hemen çıkarımızı düşünüyoruz. İnsanların halinden hiç anlamıyoruz.
Bir malın, bir eşyanın bedeli vardır. 10 lira ise 10 liradır. Bunu neden 20 veya 25 liraya satmaya çalışıyoruz. Neden her şeyi fırsata çeviriyoruz. Yapacağınız yüzde 20-30 karınızı neden yüzde 200’lere, 300’lere çıkarıyorsunuz.
Haa bir de müdane etmiyorsunuz. Bir terlik sorduk 40 lira dediniz. 35 liraya verir misiniz dedik olmaz diyorsunuz. Bizim buralarda 10 liraya alırsın.
Neyse diyeceğim o ki, tatil beldeleri ateş pahası arkadaşlar. Bunları kontrol eden, denetleyen yok mu?
Tıpkı araba fiyatları gibi piyasalar yükseliyor da yükseliyor. Ama maaşlar yerinde sayıyor. Parası olan ağlıyorsa olmayana diyecek bir şeyimi yok.
Deniz sezonu bitti gibi bir şey. Artık son günler yaşanıyor. Tatil beldeleri boşalmaya başladı. Deniz yine boş kalacak.
Denizin sırtından para kazananlar sahilleri, kumsalları temizleseler bari, hatta denizi de temizleyin ki gelecek sene daha iyi verim alalım.
Tabii seneye kadar borçlarımız biterse…
Esenkalın…