MART ayında kendini gösteren koronavirüs hastalığı tüm dünyayı vurdu. Hatta kasıp kavurdu ve hayatı felç etti.
Öyle ki; sokağa çıkma yasakları bile geldi. Yediğimiz gıdalara bile dikkat eder olduk. Ellerimizi yıkar, yüzümüze maske takar duruma geldik.
Görünmeyen bir düşmanla mücadele verdik ve hala veriyoruz. Dünyanın her yerinde hayat durma noktasına geldi.
Yakın mesafe yasaklandı, mikrop kapma olasılıklar çoğaldı, sarılma, tokalaşma yasaklandı. Herkes birbirinden korkar oldu.
Özellikle 65 yaş üstü kişilerde hastalığın daha çok başgösterdiği iddia edildi. Oysa hastalık genç yaşlı dinlemeden önüne geleni aldı gitti.
Gecesini gündüzüne katan doktor, hemşire ve sağlıkçılar bile şifa dağıtırken canlarından oldular.
Tüm dünya hazırlıksız yakalandığı virüs hastalığından kurtulmak için mücadele veriyordu. Dünyaya hakim olmaya çalışan ülkeler bile hastalık karşısında esir düşmüşlerdi.
Kimsenin yapabileceği bir şey yoktu. Nükleermiş, atommuş, uzaya gitmekmiş hepsi hayal olmuştu. Modern silahlar bile işe yaramadı. Bu hastalık öyle sessiz öyle gizli geldi ki dünyayı kırıp geçirdi.
Hayalet gibi dünyayı saran bu hastalık ekonomik açıdan da dünyayı perişan etti. İşyerleri kapandı, insanlar sokağa çıkamaz oldu, görüşemez, sarılamaz, tokalaşamaz hale geldi. Ev ziyaretleri, akraba ziyaretleri, düğünler, geziler, seyahatler, uçuşlar, tatiller gibi aklınıza ne gelirse yasaklandı.
Evlerden çıkamaz hale geldik. Rahatsız olanlar bile hastanelere gidemez oldu. Herkes birbirinden korkar oldu. Karşımızdaki kişilere bile şüphe ile bakmaya başladık. Ne idik birdenbire ne olduk değil mi?
Seller, fırtınalar, lodoslar, depremler, savaşlar, çernobil gördük. Ama böylesine bir hastalığı hiç görmedik. Bundan sonra ne olacağımız belli değil, ne ile karşılaşacağımız hiç belli değil, bir imtihandan geçtiğimiz belli.
Altı aylık bir süreçten geçtik ve hala geçiyoruz. Hastalık azaldı kayboldu derken yeniden hortladı. Yine yasakların gelmesi bekleniyor.
İnsanları zapetmek gerçekten zor. Özgür yaşamayı sevenler, istediğini yapmayı sevenler bir anda evlere kapanınca zorluklar başladı.
Öyle ya kısıtlama vardı. Sokağa çıkma yasağı vardı. Para cezaları vardı. Hasret vardı. Özlem vardı derken koca bir 6 ayı geride bıraktık.
Yasaklar yavaş yavaş kalkmaya başladı. AVM’ler, berberler, cafeler, lokantalar, kasaplar, mağazalar, çay ocakları, halı sahalar derken tüm işyerleri açıldı.
Seyahatler başladı, ev ziyaretleri, yakınlaşmalar başladı. Piknik alanlarına, yaylalara, denizlere, mangal yakmalara, düğünlere izin verildi. Yarım kalan lig maçları bile tamamlandı.
Hal böyle olunca normal hayata dönmüş gibi olduk. Havaların sıcak gitmesi ile birlikte virüs hastalığının yok olduğunu sandık. Hatta virüsün adını pandemi hastalığı olarak değiştirdik.
Her şeye izin verildi bir tek kahvehanelere verilmedi. Böylece bu hastalık bir çok işyerinin kapanmasına yolaçtı. İşsiz kalanlar oldu, kronik hastalığı olanlara izin verildi. Hatta çoğu işe geri çağrılmadılar.
Düzce olarak pandemi hastalığını biraz olsun ucuz atlatmaya çalıştık. Ne var ki; kurallara uymadık, çağrıları kulak arkası ettik, yapılan anonsları hiçe saydık. Her zaman olduğu gibi bildiğimizi okuduk.
Nasıl depremde deprem uzmanı olmuştuk şimdi de virüs uzmanı olduk. Kendi bildiğimizi okuduğumuz için hastalıklar yine baş gösterdi.
Her an yasaklar gelebilir. Her an herkes virüs olabilir. Kısacası hepimiz kelle koltukta yaşıyoruz. Kimse bana bir şey olmaz demesin.
Bu arada bir şeyi hatırlatmak istiyorum. 1 yıl öncesine kadar hava kirliliğinden veya hastalığından dolayı maske takanlara hayretle bakıyorduk. Bu ne lan diyorduk. Şimdi maske takmayanlara niye takmıyor diyoruz yalan mı?
Demem o ki; çeşitli söylemler var. Yeni hastalıkların geleceği iddiaları var. Halk olarak vatandaşlar olarak dikkatli olalım. Hep birlikte verilen kararlara uyalım, uymayanları uyaralım.
Bu hastalığı hep birlikte atlatalım. Genci yaşlısı diye bir şey yok. Her canlı için tehlike arz eden bu düşmanı yok etmek yine bizim elimizde…
Esenkalın…