Mehmet Şimşek

Mehmet Şimşek
1.03.2021 - 08:57

OSMANLI Devleti’nin son yıllarında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile ittifak halinde olması, Osmanlı ve Macar hükümetleri arasındaki siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkileri güçlendirdi. 1918 yılına geldiğimizde Macar hükümeti, askerlik hizmeti yapan uzmanlarından Anadolu’nun Karadeniz sahillerinin, coğrafi, sosyal ve ekonomik olarak araştırılması için bilimsel bir gezi yapılmasını talep etti. Dönemin siyasi konjonktüründe iktidarda olan İttihatçılar’dan bir kanadın savunuculuğunu yaptığı Türkçü-Turancı ideolojiyi de göz önünde bulundurduğumuzda bu gezinin önemi daha da anlaşılabilir.

Macarlar da içinde bulunduğu dönemin ruhuna karşılık olarak geliştirdikleri Turancılık akımı çerçevesinde ortak etnik-kültürel yakınlıklar nedeniyle Türkiye’ye ve Türk kültürüne ilgi duymaları kaçınılmaz olsa gerekti. 

Bu girizgâhtan sonra asıl konumuza gelebiliriz…

 

EKİP 29-31 EKİM TARİHİNDE DÜZCE’DE

Gezinin teknik hazırlık ve başkanlığını yapan Yüzbaşı Jenö Lenard, Macar Turan derneğinin üyesiydi. Ekipte topografyacı, hidrografyacı, ziraatçı ve etnografi alanlarında iyi yetişmiş bilim adamları mevcuttu. Heyet 1918 yılının Eylül ayı ortalarında hazırlıklarını tamamladı. 21 Eylül’de Haydarpaşa’dan hareket etti. Bu detaylı gezinin Birinci Dünya Savaşı’ndan etkilenmemesi için de gerekli hazırlıklar yapılmış, önlemler alınmıştı. Yaklaşan kış şartlarını göz önüne alarak seyahatin büyük kısmı at sırtında gözlemlerle geçti. Çizgisel tarihte dağılmadan söylersek;  sırasıyla Üsküdar, Bulgurlu, Ömerli, Hecizli, Şile, Kurucuköy, Tekke, Göksu, Çelebiköy, Kandıra, Karaçallı, Hacılar iskelekesi, Sakarya Boğazı, Karasu, Melen, Akçaşehir (Akçakoca), Akkaya, Alaplı, Çölmekçiler, Kurdlar güzergâhını takip ederek 1 ay sonra Karadeniz Ereğli’ye gelindiğinde takvimler 22 Ekim’i gösteriyordu.

Yolculuğun Kandıra ayağında iken Bulgar cephesinin dağıldığı haberleri geldi. Bunun üzerine Yüzbaşı Lenard, İstanbul’a bir telgraf çekerek gezinin devam edip edemeyeceği ile ilgili görüş istedi. Gelen cevapta birkaç gün içerisinde dönülmesi gerektiği belirtilince gezi ekibi vakit kaybetmeden yola koyuldu. Ekim 28’inde Alaplı, 29’unda Yığılca, 30’unda Düzce, 31’inde Gümüşova, 1 Kasım’da Hendek, 2-3 Kasım’da Adapazarı, 4 Kasım’da Hacıibrahim Çiftliği, 5 Kasım’da Hereke ve 6’sında Büyükdere üzerinden zorunlu bir yürüyüşle 21 Eylül’de başladıkları geziyi 7 Kasım’da başlangıç noktası olan Haydarpaşa kampında sona erdirmek zorunda kaldı.

 

ÖNEMLİ BİR ETNOGRAF: ISTVAN GYÖRFYY

Ekibin içinde yer alan çok önemli bir aktör konumuz açısından dikkat çekiciydi.

Macar etnograf Istvan Györffy bu gezide Anadolu'nun Kuzey Marmara bölümünün etnografik haritasını, Bolu’ya kadar olan 112.500 km2'lik bölgeyi düzenlemişti. İki nüsha olarak hazırladığı haritalardan birini Macaristan'a götürdü. İstanbul’a bıraktığı nüsha ile ilgili bilgiye rastlanılmadı.  Macaristan’daki harita Istvan’ın vefatından ancak çok sonra 2011 yılında yayınlanabildi. Harita bölgede yaşamakta olan Ermeni, Rum, Yahudi, Çerkes, Abaza, Roman, Laz, Gürcü, Tatar, Yörük, Arap gibi etnik grupların yaşam alanlarını belirlemişti. Heyetin 29 Ekim-31 Ekim 1918 tarihleri arasında Yığılca-Düzce-Gümüşova istikameti ile bölgeden ayrılmak zorunda kaldığını belirtmiştim.. Istvan Györffy’nin gezi ile ilgili yayınladığı makale ve anı yazılarından da anlaşılacağı üzere bölgede 650’ye yakın fotoğraf çekildi. Bu fotoğraflardan 150 tanesinin Osmanlı askeri arşivinde bulunduğu kayıtlarda mevcut. Tekrar edersek; Macar ekibi 30 Ekim tarihinde Düzce’de iken Osmanlı Devleti 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi’ni imzalamış ve I. Dünya Savaşı’ndan çekilmişti. Mondros Mütarekesi’nin uygulamaya girmesi ile İtilaf Devletleri Anadolu’yu işgal planlarını devreye sokmaya başladı. Böylece Düzce için de olağanüstü günlerin yaklaştığının habercisiydi. Neticede Macar heyetinin gezisi yarım kaldı…

 

“ETNİK AÇIDAN İLGİNÇ OLAN BU ŞEHİRDE”

Macar Bilimler Akademisi üyesi Prof. Attila Kovacs, Istvan’ın Dobruca ve Küçük Asya’daki çalışmaları ile ilgili kaleme aldığı makalesinde onun ağzından harita ile ilgili şunları belirtiyor: “Anadolu’nun Kuzey Bitinya tarafından yaptığım ve hiçbir köyü gözden kaçırmadığım, yaklaşık 12.500 km2'lik bir etnografik haritayı çok değerli buluyorum. Bu alan şimdiye kadar nüfus olarak "terra incognita" (üzerinde çalışılmamış) idi… Her etnisitenin o bölgeye ne zaman ve neden taşındığını da ortaya koymaya çalıştım. Haritamda 20 farklı etnisite görebilirsiniz. Ayrıca Kiepert’in 1:400.000 ölçekli Anadolu haritasındaki verilerle ilgili ayrı bir not çıkardım”…  Yine Istvan Gyöffry raporunda, etnik gruplar hakkında bazı yorumlarında şu satırlar dikkat çekiyor:  “Sakarya Nehri'nin aşağı bölgesi, etnografyası açısından çok renkli bir bölge. Çoğunlukla Abhazlar, Çerkesler, Lazlar ve Rumeli, Trabzon ve Gürcistan’dan göç etmiş Türkler ve Rumlar yaşıyor. Büyük bir gayretle, 30 Ekim 1918 tarihinde Çerkeslerin yoğun yaşadığı Düzce'ye vardık. Ancak etnik açıdan ilginç olan bu şehirde, birkaç saat geçirebildik ve Rumeli'den göç etmiş Türklerin yaşadığı bazı köylerden geçerek Lazların merkezi olan Hendek'e vardık. Yerleşimlerin çoğunda nüfus varlıklı, sonuç olarak pek çok erkek askerlik yapmıyor.”

 

“PABUÇLARINI SİLAH GİBİ KULLANAN KADINLAR”

Macar etnografın sınırlı gezisinde Türk köylerinde yaptığı gözlemler benim ve benden önceki kuşağın aşinası olduğu bazı davranış kalıplarını ortaya koyuyor.

Sözgelimi kadınların pabuçlarını yeri geldiğinde bir silah gibi kullanması…

Istvan Bey’in kaleminden bu geleneğin köklerini okuyalım şimdi:

Bu pabuç, daha yukarda zikredilen silahı meydana getiriyor. Çünkü şayet Türk kadını kızarsa, sert pabucunu alıyor ve eşek sudan gelinceye kadar adamı iyice dövüyor. Ve ah bir Türk kadınını hırpalamayı veya dövmeyi düşünen erkek varsa, çabucak halkın öfkesine kurban gidiyor. Bu pabuç hakkı Türk kadınına bakınca büyük ayrıcalık. Onun ağırlığını her halde kocalarına bir kez hissettirmiyorlar. Her Türk kocanın kılıbık koca olduğunu söylemek mümkün. Ama zaten Türk koca, karısına karşı şefkatli ve kibar. Ahlak kuralları, daha güçlü erkeğin zayıf kadına zulmetmesine veya onu dövmesine kesinlikle izin vermiyor. Çünkü karısına fiili olarak zarar veren erkeği derhal birkaç günlüğüne tımarhaneye götürüyorlar. Çünkü söyledikleri gibi aklı olan bir erkek zayıf bir kadını dövmeye kalkışamaz. ‘Avrat dövmek iyidir’ diyen saçma atasözümüze karşılık, bu adeti ikaz olarak, bizde de moda yapmak iyi olur. Bu şekilde kaç rezalet ve boşanma davasını önlemek mümkün olabilir!  Ama o zamana kadar da ben payımdan Türk kadınlarının pabuç hakkını, hoyratlığa karşı, kadınlarımıza versem. Mümkün olduğu yerde, geri vermeksizin de kullanacaklarına zaten şüphem yok!.”

Istvan Györffy’in çok kısa sürmüş olan gezi notlarının zenginliğine bakıldığında derin bir iç çekmekten kendinizi alamıyor ve ‘şayet bu seyahat planlandığı gibi tamamlansaydı kim bilir ortaya neler çıkacaktı’ diye düşünmeden edemiyorsunuz…

 

“İLK MACAR ETNOGRAFYASI PROFESÖRÜ”

István Györffy 11 Şubat 1884 Karcag'da doğdu. 3 Ekim 1939’da geçirdiği bir felç sonrasında hayatını kaybetti. Etnograf, profesör, Macar Bilimler Akademisi muhabir üyesi. Tarihçi György Györffy'nin babası. Üniversite eğitimini Cluj-Napoca ve Budapeşte'de tamamladı. 1909'dan itibaren Macar Ulusal Müzesi'nde stajyerlik yaptı. 1910'da Cluj Üniversitesi'nden beşeri bilimler doktorası ile mezun oldu. 1912'den itibaren müze asistanı oldu. 1917'de Moldavya Csangoları arasında çalıştı, 1918'de kesintiye uğrayan 'Küçük Asya Seferi' diye tanımlanan Türkiye gezisine katıldı.  Bu yıl müze müdürlüğüne atandı. 1926'dan beri üniversite profesörü oldu. 1929'da özel öğretmen. 1932'de Macar Bilimler Akademisi'nin ilgili üyelerinden biri seçildi. 1934'ten itibaren Budapeşte Üniversitesi'nde ilk halk etnografya profesörü oldu. 1938'den itibaren Peyzaj ve Halk Araştırmaları Merkezi'nin başkanı oldu. István Györffy, Macaristan'daki bilimin yaratıcılarından biri olan Budapeşte Üniversitesi'ndeki ilk Macar etnografyası profesörüdür. Belediyenin etnografik sorunları, farklı etnografik grupların (hajdús, matyos) oluşum koşulları ile ilgilendi. Halk kostümü ve halk sanatı üzerine yaptığı araştırmaya dayanarak mükemmel monografiler yazdı. Bir dereceye kadar, halk yazarlarının köy araştırma literatürünün öncüsüydü. Adı, Macaristan'da István Györffy Koleji ve ondan büyüyen Ulusal Halk Kolejleri Birliği (NÉKOSZ) aracılığıyla tanındı. Geçirdiği bir felç sonucunda 1939 yılında Budapeşte'de hayatını kaybetti.

Kaynaklar:

1- Doç. Dr. Melek Çolak'ın “Macar Etnograf Györffy'nin Türkiye İzlenimleri”, “Macar etnograf Istvan Györffy ve Kuzey Marmara Bölgesi İnceleme Gezisi (1918)” ve “Macar Kaynaklarında Türk Kültürü ve Türkler (XIX. Yüzyıl Sonları - XX. Yüzyıl Başları)” başlıklı makaleleri

2- Yazar Sadun Duran'ın gazeteeregli.com sitesinde yayınlanan makalesi (www.gazeteregli.com/eregli-haber/gazete-eregli/?id=4581&resimID=2362)