Son Dakika
- 17:58 Motorine indirim
- 17:55 Türkiye tarihinin en büyük rüşvet operasyonu!
- 17:51 Erhan Alemdar; 'Gencim, aktifim, heyecanlıyım ve hırslıyım'
- 17:50 Gümüşova’da tarlalar icradan satılacak
- 17:48 Giyim malzemesi satın alınacak
- 17:46 Akçakoca’da 4.043 m² tarla mahkeme kararı ile satılacak
- 17:41 Yerine yenisi yapılıyor
- 17:37 137 Bin tonu aşkın fındık işlem gördü
- 17:27 Sürücülere cezai işlem uygulandı
- 17:22 Hatayspor-Düzcespor maçı canlı
Celal Erbay

SEVGİLİ dostlar; geçen haftaki yazımın ilk başında Ramazan’ınızı tebrik ederken “Oruç Mektebi” tabirini kullanmış ve her birimizin, ondan yeterince yararlanabilmesine yönelik temennide bulunmuştum.
Hiç endişeniz olmasın sevgili dostlar, Ramazan ruhun diriliş ayıdır. Kapanır onda, gönlümüzün görünen aleme açılan kapı ve pencereleri… Açarız sonuna kadar, görünmeyen aleme yönelik gönlümüzün perdelerini. İnanmış gönüller bir bakıma, o’nun en tabiî mürididir. Diğer bir ifade ile Ramazan kalplerimizi Hakk’a döndüren bir ilahî pusuladır. Gelişi mutluluk ve bayram vesilesidir, giderken de zaten bizim aramıza Bayram’ı bırakıp gider.
Yalnız bizleri değil, yansıdığı gönüllerin ayak basıp hakim olduğu beldeleri de aydınlatır, nura gark eder oraları…
Hepsinden önemlisi, görünmeyen alemlerin elçisinin, görünen alemlerin ıslah ve kemale erdirilmesine memur kılınmış Kemalat Elçisi’ne, her yıl o Diriliş Ayı’na kadar gelmiş Kutsal Kelamı tekrarlamasının hatırasına, daha yoğun ve sistemli bir şekilde tekrarlanan Kutsal Kelam’ın terennüm edilen ilahî sözlerinin üretmiş olduğu DİRİLİŞ TOHUMLARI, ekilir her birimizin ruhuna… Böylece biz belirgin bir şekilde döneriz, bize bizden daha yakın olana, evveli ve sonu olmayana, ölümsüz ve diri olana, her şeyi görüp işitene, bilgisi ebed ve ezeli kaplayana…
ORUÇ MEKTEBİ
Sevgili dostlar, nasıl bir ev yılda bir kere genel bir bakıma alınır, kırığı-döküğü onarılır, boya badanası yapılır, elden geldiğince yenilenmesine gayret edilirse, RUH’un da, böyle en az yılda bir kere genel bir temizlik ve revizyona ihtiyacı vardır. Bu itibarla Oruç, bir bakıma ruhun ve vücudun dezenfekte edilmesi demektir.
Bir yıl boyunca çok yoğun bir şekilde, bir makine misali çalışan insan organizması ve sindirim sistemi, bu yıl ve bu gün itibariyle örnekleyecek olursak, yaklaşık sabah öncesi saat 04.30 ile akşam 20.00 arası şartelleri indiriyor ve hiçbir şey yememek ve içmemek suretiyle istirahata çekiliyor. Ama bunun yanında Oruç’la birlikte, ruhu yüceltip insanı Hakk’a yaklaştırıp Kemal noktasına taşıyacak olan ibadetlere yoğunlaşıyor. Nitekim, kültürümüzde “mukabele” diye adlandırılan organizelerle veya bu yıl itibariyle ferden ferda Hak Kelamı daha çok okunuyor, insanımız namazın edasına bu ayda daha çok özen gösteriyor. Sanki orucun diğer ibadetleri çağıran, toplayan ve sunan bir yanı var.
Hele imsaktan iftara kadar bize hiç bir şey yedirmemek ve içirmemek suretiyle açlığın ne demek olduğunu bize bilfiil yaşatmak suretiyle, hayatı boyunca aç ve susuzun, fakir-fukara olarak hayatını devam ettiren garip-gurabanın halini bizim beynimize kazıyor adeta. Kısaca bize, lokmamızı bölüşme şuur ve eğitimi vererek bizi maddenin esaretinden kurtarıp, bizi malımızın ve kasamızın efendisi konumuna yükseltiyor. Bir bakıma bizi esaretten kurtarıp vicdani özgürlüğümüze kavuşturuyor.
Kısacası oruç bu aktiviteleriyle önce organizmamızı, ona bağlı olarak vücudumuzu ve vücudumuzun özü olan kalbimizi diriltir. Duygularımızı onarır, göz ve gönlümüzü parlatır, kulaklarımızı keskinleştirir. Böylece oruç, insanın organizmasıyla beraber bütün vücudunu duygularını, beynini ve kalbini yeniler. Ve nihayet oruç böylece ruhumuzu diriltir.
ORUCUN HAYATIMIZDAKİ BİR GÜNLÜK KESİTİ!
Bu salgın hastalık döneminde sabahın ilk saatlerinde uyku her ne kadar daha etkinse de üzerimizde, geride bıraktığımız normal günlerimizin hatıralarımızda kalan izlerini yokladığımızda, orucun davranışlarımıza yönelik ilk etkisini, çevremizden gelen dedikodu ve lüzumsuz konular üzerindeki sohbet taleplerinin geri çevrilmesinde görürüz.
Daha sonra, salgın hastalık öncesi normal yıllarımızdaki hafızalarımızdaki izleri takip ettiğimizde öğlene doğru yemek ve çay molalarıyla bölünmeyen geniş bir zaman dilimi geçer elimize. Anadolu vilayetlerinde bu fırsatı oranın maziden iz taşıyan en haşmetli mabedlerinde, İstanbul’da ise ya Fatih Sultan’da, ya Sultan Ahmed’de ya da Eyüp Sultan’da değerlendiririz. Oruc’un getirdiği dirilişi bütün moleküllerine yansıtmış olan bu aziz mekanlarla bütünleşiriz.
Sonra gönül dünyamızda, öbür alemin duygu ve hissiyatının müşahhas çizgilere dönüşmüş hali, davranışlarımızı kontrolüne almışken, bu halimizle günlük işlerin içine dalar, çevremizdeki insanlarla hayatımızı devam ettirmeye yönelik irtibata geçeriz. Artık her işimizde bizimle, irtibat kurduğumuz kardeşlerimiz arasına bir çiçek demeti misali Oruç ve onun dirilttiği ruhumuzun güzellikleri girecek.
Derken, iş dönüşü yaklaşmış ve ikindi vakti gelip çatmıştır. Artık evlerimiz ruhun saf ve berrak yaşayışına hazır hale gelmiş, ikindiden güneşin battığı ana kadar, içinde okunan ayetler ve terennüm edilen ilahî kelimeler evi baştan aşağı yıkar, yepyeni bir dekorla onu donatır ve bizi bir feza yolculuğuna hazırlıyormuş gibi ilahi bir yakıtla doldurur içini.
O kadar ki, okunan ilahi elfazın sedası, berhayat olanlarla birlikte dar-ı bekaya intikal etmiş olan neneler, dedeler ve ataların iştirakiyle hep birlikte dinlenilir.
Ve nihayet güneş batar ve Anadolu’da bir top sesi duyulur. Evin bütün görünüşü değişmiştir artık. Bütün aile manevi bir tabloyu andırırcasına sofranın başındadır. Sofradaki dünya nimetleri, her zamankinden farklı, sanki ebedilik mayası karışmış onlara, hem de “maide sofrası”nı andırırcasına…
Bu yıl ve geçen yıl olmasa da, geçtiğimiz yıllarda hep yatsı namazı ve teravih’lerde mü’min ve muvahhid kardeşlerimizle birlikte miğferleri andıran kubbelerin gölgelediği mabetlerimizde buluşmuş, birimizden diğerimize atlayan, birimizi öbürümüze bağlayan, bize bir birimizi bulduran, birimizde hepimizi birlik içinde yaşatan bir “Ramazan Ruhu”na hep şahit olmuştuk…
Ardından gece gelir, onun gecelerinde biz Ramazan’ı uykumuzda da yaşarız. Rüyalarımız zaman zaman Ramazan’ın uykularımıza serptiği ve bizzat kendisinin üretmiş olduğu o ruh huzurunun motifleriyle donanır.
Derken ya bir davul sesi, ya bir top güllesi, ya da bir mani sedası uyandırır bizi uykumuzdan… Mutad hazırlık sonrası otururuz, en az iftar sofrası kadar canlı ve fonksiyon yüklü olan sahur sofrasına.
Aldığımız her bir lokmayı müteakiben şahit oluruz gökyüzünün biraz daha ağardığına. Nihayet Yaradan’ın mutlak birliğini, Sevgililer Sevgilisinin Risaletini ve insanoğlunun en ulvi vazifesini ilan eden Sabah Ezanı ile birlikte ağızlar bağlanır, onu takiben Allah’a arz edilen samimi ve sadakat dolu beyanlardan oluşan NİYET’lerle yeni bir günün orucuna başlamış oluruz. Rabbim her birimizin ibadetlerini, tutmuş olduğu oruçları kabul etsin.
Kalın sağlıcakla sevgili dostlar.