- 15.04.2022 09:58
ZEKÂT VE FİTRE
Zekât, İslâm’ın beş temel esasından olan mâli bir ibadettir. Hicretin ikinci yılında oruçtan önce farz kılınmıştır. Sözlük anlamı artma, çoğalma ve temizlik olan zekâtın dindeki anlamı ise, Müslüman zenginlerin seneden seneye mallarının bir bölümünü yoksullara vermeleridir. Zekât, Kur’an-ı Kerim’de otuz iki yerde namazla birlikte anılmaktadır. Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Namazı kılın, zekatı verin. Allah’a güzel bir borç verin. Kendiniz için önden gönderdiğiniz her iyiliği Allah katında daha iyi ve sevapça daha büyük olarak bulacaksınız. Allah’tan mağfiret dileyin. Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.”1
Zekât, kişinin isteğine bırakılmış bir yardım değil, yoksulun, zenginin zimmetindeki hakkı,ona olan borcu ve zenginin yerine getirmek mecburiyetinde olduğu bir görevidir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur: “Onların (zenginlerin) mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır.”2 Ayet-i kerimede sözü edilen hak, zekat hakkıdır.
Zekât, en güzel sosyal yardımlaşmadır. Yüce dinimiz, sosyal yardımlaşmaya büyük önem vermiş, çeşitli vesileler ile zenginlerin, yoksulları görüp gözetmelerini emretmiştir. Böylece zengin ile yoksul arasında servet farkından doğabilecek dengesizlikleri ortadan kaldırarak, zengin ile yoksulun birbirine yaklaşmasını sağlamış, yardımlaşma ve dayanışmayı sistemleştirmiştir.
Zekât, hem malı temizler, hem de mal sahibinin gönlünü hasislik ve cimrilik gibi lekelerden arındırarak ahlakını yükseltir. “Ey Muhammed! Servet sahiplerinin mallarından zekât al; zekât, onların mallarını temizler. Vicdanlarını arıtır”3 ayet-i kerimesi zekâtın bu faydasını bildirmektedir. Zekâtı verilen mal azalmaz, bilakis çoğalır. Zaten zekât kelimesinin sözlük anlamı da bunu göstermektedir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de: “Siz Allah için verirseniz, Allah onun yerine (daha iyisini) verir”4 buyrulmuştur.
Akıllı, erginlik çağına gelmiş, hür ve dinen zengin sayılan bir Müslüman zekât vermekle yükümlü olur. İslam’a göre bir kimsenin zengin sayılabilmesi için aslî ihtiyaçlarından ve borcundan başka nisap miktarı veya daha fazla maddî imkâna sahip olması ve bunun üzerinden bir kamerî yıl geçmiş olması gerekir. Bir insanın aslî ihtiyaçları şunlardır: Ev, lüzumlu ev ve giyim eşyası, binek aracı, ticaret için olmayan kitaplar, san’atkârların aletleri ve bir yıllık nafakası.
Zekât verilmesi gereken mallar ve nisap miktarları şöyledir: 1. Altın: Altının nisabı 80,18 gramdır. 2. Gümüş: Gümüşün nisabı da 561 gramdır. 3. Ticaret Malları: Hangi cinsten olursa olsun, ticaret mallarının değeri altın nisabına ulaşırsa zekâtının verilmesi gerekir. Hisse senetleri ticaret malı gibi olduğundan, bunların değerleri üzerinden zekât verilmesi gerekir. 4. Paralar: Elde bulunan paraların değeri altın nisabına ulaştığı takdirde zekâta tabi olur. 5. Hayvanlar: Koyun ve keçinin nisabı 40; sığırın nisabı 30; devenin nisabı ise 5’tir. Zekât aynî olarak verilebileceği gibi bedelinden de verilebilir. Verilmesi gereken zekât miktarı 140 veya %2,5’tur.
Zekât verilecek kimseleri Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de açıklamıştır: Bunlar; yoksullar, hiçbir şeyi olmayan düşkünler, borçlular, yolda kalmış yolcular, Allah yolunda olanlardır.5
Zekât verilirken şu sırayı gözetmek daha sevapça daha uygundur: 1. Fakir olan kardeşler, kardeş çocukları, amca, hala, dayı ve teyzeler, bunların çocukları, diğer akrabalar, 2. Komşular, 3. Meslektaşlara, 4- Zekât verecek kişinin bulunduğu köy ve şehir halkından fakirler. Ancak fakir olsalar bile anne-baba, büyük anne, büyük baba, çocuklar ve torunlara zekât verilmez. Karı-koca da birbirlerine zekâtlarını veremezler. Ayrıca zenginlere ve Müslüman olmayanlara zekât vermek caiz değildir. Zekâtı yoksula verirken, ya da yoksula verilmek üzere ayırırken bunun zekât olduğuna niyet edilmesi gerekir. Niyetin kalp ile yapılması yeterlidir, dil ile söylenmesi gerekmez.
Dünya ve ahiret mutluluğunu kazanmak için zekâtlarımızı eksiksiz olarak verelim. Mal, mülk ve servetin gerçek sahibi olan Yüce Rabbimizin rızasını gözeterek ve yoksulların onurunu incitmeden yapacağımız yardımların malımıza bereket, aile yuvamıza huzur getireceğini unutmayalım.
ZEKÂT VE SADAKA EN GÜZEL SOSYAL YARDIMLAŞMADIR
Huzur ve güvenin hâkim olduğu bir toplum oluşturmayı hedefleyen yüce dinimiz İslam, hali vakti yerinde olanlara zekât, fitre, sadaka, kurban gibi bir takım mali sorumluluklar yüklemiştir. Zekât, İslâm'ın mali ibadetlerinden biridir. Kur'an-ı Kerim'in pek çok yerinde zekât, namaz ile birlikte anılmış, “Namazı kılınız, zekâtı veriniz” buyurulmuştur. İslâm'ın beş temel ibadet üzerine kurulduğunu söyleyen Peygamberimiz, zekâtın, bu temel ibadetlerin üçüncüsü olduğunu bildirmiştir.6
Zekât, temizlenme, bereketlenme ve arınma gibi manalara gelir. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: “Onların mallarından, onları kendisiyle arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka (zekât) al…”7
Zekât, malı temizler, bereketlendirir ve malın çoğalmasını sağlar. Bir ayet-i kerimede: “Siz Allah için verirseniz, Allah onun yerine (daha iyisini) veri 8 buyurulmuştur. Zekât aynı zamanda mal sahibinin gönlünü arıtır, aşırı mal düşkünlüğü, hasislik ve cimrilik gibi sevilmeyen huylardan kurtulmasını ve ahlâken yükselmesini sağlar. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur: “Onun için kim (elinde bulunandan) verir, Allah’a karşı gelmekten sakınır ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) tasdik ederse, biz onu en kolay olana kolayca iletiriz.”9
Zekât, zenginin zimmetindeki hakkı ve zenginin yerine getirmek mecburiyetinde olduğu bir görevdir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur: “Onların (zenginlerin) mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır.”10
Yüce dinimiz, sosyal yardımlaşmaya büyük önem vermiştir. Çeşitli vesileler ile zenginlerin, yoksulları görüp gözetmelerini emretmiş, zekât ibadeti ile en güzel sosyal yardımlaşma müessesesini kurmuştur. Zekât ile toplumda zengin-fakir kaynaşması temin edilmiş, servet farkından aralarında oluşan uçurum kapatılmış olur. Bundan dolayıdır ki, “Zekât İslam’ın köprüsüdür”11 buyrulmuştur.
İslam, zekât ve sadaka sayesinde yoksulların geçim sıkıntısı sebebiyle kötü yollara düşmelerini önlemiştir. Toplumdaki servet sahipleri yoksullara yardım ellerini uzatacak, mallarının zekâtı ile onlara destek verecek olurlarsa, onları kötü yollara sürüklenmekten ve toplum için problem olmaktan kurtarmış olurlar.
İşte birçok faydası sebebiyle yüce dinimiz toplumdaki yoksullara ve kimsesizlere yardım için zenginleri zekât ve sadaka vermekle mükellef kılmıştır. Nefislerimizin manevi kirlerden temizlenebilmesi, malımızın bereketlenmesi ve Allah katında sevabımızın çok olabilmesi için zekât borcunu ödemek ve bol bol sadaka vermek gerekir. Zekât ve sadakalar ihtiyaç sahiplerine Allah’ın rızasını gözeterek, başa kakmadan ve gösterişe kapılmadan verilmelidir.
Oruç bizlere, açlık ve susuzluk çeken, çeşitli ihtiyaçlar içinde kıvranan insanların halini anlamamızı sağlar. Onun için bu mübarek Ramazan ayında sadakalarımızı artırmak, daha fazla infak etmek, ihtiyaç sahiplerini daha fazla görüp gözetmek zorundayız. Bu ayda din kardeşlerimize karşı daha fazla diğergâmlık göstermemiz, onlarla daha fazla ilgilenmemiz gerekir. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s.), Ramazan ayında diğer zamanlara göre ibadet ve hayırlarını artırırdı. İbn-i Abbas (r.a.), Hz. Peygamber (s.a.s.)’in en cömert olduğu zamanın Ramazan ayı olduğunu belirterek şöyle demiştir: “Esen rahmet rüzgârlarından daha cömert davranırdı.”12
Şu günlerde büyük bir insanlık dramı ile karşı karşıya bulunuyoruz. Dünyamızın bir köşesinde, çoluk-çocuk, kadın erkek, genç-yaşlı yüzbinlerce insan, aşırı kuraklık sebebiyle yokluk ve yoksulluk içinde kıvranmakta, açlık ve susuzluk çekmektedirler. Her gün onlarca insan açlık, susuzluk ve hastalıktan hayatını kaybetmekte, kara kıta Afrika’nın bu yoksul insanları adeta bir ölüm-kalım mücadelesi vermektedirler.
Rahmet ayı Ramazan ve tuttuğumuz orucun bizlere kazandırdığı ahlakî ve vicdanî meziyetler, bizim onlara karşı daha merhametli, daha fazla diğergâm olmamızı ve daha fazla cömert davranmamızı gerektiriyor. Gerek zekât ve fitrelerimizle, gerekse diğer sadaka ve bağışlarımızla bu açlık ve susuzluk çeken biçare insanların imdadına koşmak, hem İslamî, hem de insanî bir görevdir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), fakir, düşkün ve kimsesizleri sevmeyi, onlara şefkatle yaklaşmayı tavsiye etmişler ve şöyle buyurmuşlardır: “Kimsesizlerin yardımına koşanlar, Allah yolunda cihad etmiş gibi sevap alırlar”13
SADAKA-İ FITIR
Ramazan ayına mahsus malî ibadetlerden birisi de sadaka-i fıtırdır. Sadaka; doğruluk, doğru söz söylemek, doğrulamak anlamına gelen ‘sıdk’ kelimesinden türemiştir. Müslümanın Allah’ın emrine uymada gösterdiği doğruluğu (sadâkatı) ifade ettiği için ‘sadaka’ denmiştir. Sadaka, en geniş anlamıyla; Allah rızası için yapılan her iyilik, verilen ve harcanan her şeydir.
Halk arasında fitre denilen sadaka-i fıtır, borcundan ve aslî ihtiyaçlarından fazla olarak nisap miktarı mala sahip olan her Müslümana vacip olan malî bir ibadettir. Sadaka-i fıtır, insan varlığının zekatı kabul edilmiş ve bu nedenle sadaka-i fıtıra, “can sadakası” veya “beden sadakası” da denilmiştir. Kişinin sadaka-i fıtır ile mükellef olması için gerekli olan zenginlik ölçüsü, zekatta aranan nisaptır. Ancak sadaka-i fıtırda, zekattaki gibi malın artıcı olması ve üzerinden bir yıl geçmesi şartı aranmamaktadır.
Fıtır sadakası, Ramazan orucunun farz olduğu hicri 2. yılda, zekattan önce meşru kılınmıştır. Dini dayanağı ise hadislerdir. Abdullah b. Ömer’in rivayetine göre: “Hz. Peygamber fıtır sadakasını 1 sa’ (ölçek) hurma ve 1 sa’ arpa olmak üzere köle, erkek, kadın, küçük ve büyüklere vermekle yükümlü kılmış ve insanlar (bayram) namazına çıkmadan önce verilmesini emretmiştir.”14
Sadaka-i fıtır, Ramazan Bayramı’nın birinci günü tan yerinin ağarmasıyla vacip olmakla birlikte, Ramazan ayı içinde de verilebilir. Hatta fakirlerin iftar, sahur ve bayram ihtiyaçlarını karşılamaları için, bayramdan önce verilmesi daha iyidir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.); “Kim fitresini bayram namazından önce verirse makbul bir zekat sevabına erer, kim de namazdan sonra verirse normal bir sadaka verilmiş olur” 15 buyurmuştur. Ancak bayram sabahına kadar sadaka-i fıtır verilmemiş ise, bayram günlerinde ödenmesi gerekir.
Hadislerde sadaka-i fıtrın miktarı, buğday, arpa, hurma veya üzümden bir sâ’ (yaklaşık 2.917 gram) olarak belirlenmiştir. Hz. Peygamber ve sahabe dönemindeki uygulamalar dikkate alındığında, sadaka-i fıtır miktarı ile bir fakirin, içinde yaşadığı toplumdaki orta halli bir ailenin hayat standardına göre bir günlük yiyeceğinin karşılanmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır. Buna göre günümüzde sadaka-i fıtır, bir kişinin bir günlük normal gıda ihtiyacını karşılayacak miktar, aynî gıda yardımı olarak verilebileceği gibi, bunun değerinde nakit de verilebilir. Ancak nakit veya gıda verilirken fakirin yararına olanı tercih etmek daha uygundur.
Sadaka-i fıtır, zekat verilebilecek kimselere verilir. Zekat verilmesi caiz olmayan kişilere sadaka-i fıtır da verilemez. Zekat ve fitrenin kimlere verilebileceğini Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de bildirmiştir: “Sadakalar, Allah’tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, zekât toplayan memurlar, kalpleri İslam’a ısındırılacak olanlarla (özgürlüğüne kavuşturulacak) köleler, borçlular, Allah yolunda cihad edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” 16
İslam’da zekat ve fitrenin, kimlere verilip verilemeyeceği açıkça belirlenmiştir. Bu itibarla, belli bir geliri olduğu halde, bu geliriyle asgari temel ihtiyaçlarını karşılayamayan ve başka bir mal varlığı da bulunmayan kişilere zekat ve sadaka-ı fıtır verilebilir. Sadaka-i fıtrın, bu sayılanlar dışında kalanlara verilmesi caiz değildir. Ayrıca kişi fitresini; ana, baba, büyük anne ve büyük babalarına; çocuklarına ve torunlarına veremez. Karı-koca da birbirlerine fitrelerini veremezler. Bunun dışında kalanlara yakın akrabalardan başlamak üzere fitre verilir.
Fıtır sadakası, insanın yaradılışına bir şükür olmak üzere sevab kazanmak kasdıyla verdiği sadaka demektir. Fitre, orucun kabulüne, ölüm sekeratından ve kabir azâbından kurtuluşa bir vesiledir. Yoksulların ihtiyaçlarını gidermeye, bayram gününün neş'esinden onların da istifade etmelerine bir yardımdır. Bu cihetle fitre, insanî bir hayır ve medeni bir vazifedir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bu hususta şöyle buyurmuştur: “Fıtır sadakası oruçluyu boş, gereksiz ve çirkin sözlerden doğan günahlarından arındırmak ve yoksullara da bir ziyafet ve ikramdır.” 17
Orucunu tutup, fitresini veren müminler, bayramda sevinçli ve mutlu olacaklar, aynı zamanda ihtiyaç sahiplerini fitre vererek sevindirdikleri için ahirette de mesud olacaklardır. Öyleyse Rabbimizin bize ikram ettiği nimetlerden bizler de O’nun istediği yerlere verelim, dünya ve ahiret mutluluğuna erelim.
1 Müzzemmil,73/20
2 Zariyat, 51/19
3 Tevbe, 9/103
4 Sebe, 34/39
5 Tevbe, 9/60
6 Buhari, İman, 2
7 Tevbe, 9/103
8 Sebe, 34/39
9 Leyl, 92/5-7
10 Zâriyât, 51/19
11 Hak Dini Kur’an Dili, 193/1
12 Buhârî, Bed’ü’l-Vahy,5,6 Savm,7
13 Riyazü’s-Salihin, 1/310
14 Müslim, Zekat, 12/12
15 Tac, 1/24
16 Tevbe,9/ 60
17 Tac, 1/24
Yorum Yap