- 17.06.2022 13:26
BİR toplumda örf, adet ve kural halini almış iyi tutum ve davranışlar veya bunları kazandıran bilgi anlamında kullanılan “Edep” kelimesi; davet, iyi tutum, incelik ve kibarlık, hayranlık ve takdir anlamlarına gelmektedir. Edep ayrıca, güzel terbiye, güzel huy, insanı kötülüklerden koruyan alışkanlık anlamına da gelmektedir. İnsan kendisini yaratıp, yaşatan ve gözeten Rabbine karşı, peygamberine, büyüklerine, anne-baba ve akrabalara, küçük- büyük herkese karşı edepli ve saygılı davranmalıdır. Edepsizlik şeytanın huyudur. Allah’a karşı edep onun hoşlanmadığı şeyleri yapmamaktır. Peygamberimize karşı edep; sünnetini terk etmemek, ismi anıldığında salavat getirmektir. Anne – babamıza karşı edep de onlara daima hürmet etmek, kırıcı ve incitici sözler söylememek, önlerinden yürümemek, sözlerini kesmemek ve her zaman onların rızasını kazanmaya çalışmaktır.
“Edeb bir tac imiş Nur-i Hüda’dan
Giy ol tacı emin ol her beladan” sözü de bize bu gerçeği hatırlatmaktadır.
Haya kelimesi ise; utanma, çekinme, tevbe ve vazgeçmiş anlamlarına gelmektedir. Haya kelimesi aynı zamanda, bir ahlak terimi olarak; nefsin, çirkin davranışlardan rahatsız olup onları terk etmesi anlamına da gelmektedir. Kur’an müfessirlerinden Kadı Iyaz haya kelimesini şöyle tarif etmektedir; Haya, Kötü bir işin yapılmasından veya iyi bir işin terk edilmesinden dolayı insanın yüzünü kızartan sıkıntı dan ibarettir. Türkçe’de genellikle haya ile eş anlamlı olarak “Ar” kelimesi kullanılmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de edep veya bundan türetilmiş bir kelime geçmezken; haya kelimesinden türetilmiş kelimeler üç yerde geçmektedir. Kasas suresinde, Hz.Şuayb’ın kızlarından birinin Hz.Musa (as) ile utanarak konuştuğu, Ahzab suresinde bazı müslümanların peygamberimizi uygunsuz zamanlarda rahatsız ettikleri, onun hayasından dolayı bu rahatsızlığını ifade edemediği, ancak Allah’ın gerçeği bildirmekten haya etmeyeceği belirtilmekte, bakara suresinde ise, müşriklerin Kur’an’da arı, karınca, sinek gibi küçük yaratıkların örnek olarak gösterilmesinin fesahatle bağdaşmadığı yolundaki iddialarına karşı, “Şüphesiz Allah –gerçeği açıklamak için- sivri sineği ve onunda ötesinde bir varlığı misal getirmekten haya duymaz” şeklinde cevap verilmektedir.
“Haya imandandır” Hadisi hemen bütün hadis kaynaklarında yer almaktadır. İslam toplumlarında bir özdeyiş haline gelen “her dinin bir ahlakı vardır; İslam’ın ahlakı da hayadır.” Mealindeki hadis de hayanın Müslümanların en belirleyici ahlaki nitelikleri ve değer ölçüleri arasında yer almasına vesile olmuştur. “Eğer utanmıyorsan istediğini yapabilirsin.” Hadisi de tarih boyunca İslam toplumlarının ahlak anlayışı ve terbiyesinin karakterini belirleyen bir etki meydana getirmiştir. Bu hadisten şunu anlamaktayız: Ayıplanmaktan kaygı duymuyor, utanmıyorsan artık seni kötülükten alıkoyacak bir güç kalmamış demektir; içinden ne geçiyorsa yapabilirsin. Yani bu hadis bir tenkit ve tehdit anlamı taşımakta, hayanın kötülükten alıkoyan ahlaki yönüne dikkat çekilmektedir. İkinci olarak da şöyle diyebiliriz; haya duygusunu kaybetmediğinden, yapacağın işin doğruluğundan ve utanılacak bir şey olmadığından emin isen bu ölçüler içinde dilediğini yapabilirsin.
Hayanın Allah’tan utanma ve insanlardan utanma şeklinde iki çeşidinden söz edilir; bazı eserlerde buna bir de insanın kendi kişiliğinden haya etmesi eklenir. “Allah’tan layıkıyla haya ediniz” emri ile başlayan bir hadiste de insanın duyu organlarını, aklını ve bedenini günahlardan koruması, ahireti isteyerek dünyanın geçici ziynetlerine takılıp kalınmaması istenmektedir.
Kulun Allah tarafından görülmekte olduğu bilincinden kaynaklanan haya, Allah’a yakınlık halindeki tefekkür halinden doğan haya, hayanın mertebelerini oluşturmaktadır. İlk merhalede kul sıkıntılara katlanmayı, bela ve musibetlerden şikayet etmemeyi öğrenir. Burada emekli ziraat memuru bir dostumun naklettiği anısını da bu konuyu açıklayıcı bulduğum için sizlere arz edeyim; görev yaptığı yıllardan birinde şiddetli dolu ile tarlalarda mahsuller zarar görür, hasar tespit komisyonu üyesi olarak bir köye giderler, zararı olanlar yazdırır, köyün muhtarı uzakta ki birine seslenir: - sen zararını yazdırmıyor musun diye, cevap enteresandır; -muhtar kimi kime şikayet edeyim der, mahsulü veren de Allah, yağmuru doluyu veren de Allah. Evet her şeyi veren de Allah, alan da Allah. Hayanın ikinci mertebesinde ise kul sevgide sebat gösterir, hak ile yakınlık kurup halktan ilişkiyi keser yani zarar ve ziyan, iyi ve kötü ne ile karşılaşırsa Allah’tan geldiğine inanır.
Evet hayasız insanlardan oluşan toplumlarda, zamanla maddi ve manevi sıkıntılar hep yaşanmıştır. Huzurlu bir aile hayatı, huzurlu bir toplum istiyorsak kendimizi ve nesillerimizi haya duygusundan mahrum etmemeliyiz. Allah (cc) yaşadığımız sürece bizleri haya duygusundan mahrum bırakmasın. Amin.
Yorum Yap