- 16.12.2022 11:03
7. Nam ve Şânının Yükseltilmesi:
Hz. Peygamberin en büyük fazileti elbette ki peygamberlikle taltif edilmesidir. Peygamberlik çalışmakla elde edilmez ve de layık olmayana verilmez. Cenâb-ı Hakk onu dilediğine verir. Hz. Peygamberin nam-u şânı "Kelime-i Tevhid ve şahâdet"te yer almasıyla yükseltilmiştir. Zirâ bugün dahi yeryüzünün her tarafında her dakika içinde okunan ezanlarla birlikte Allah isminin yanında Hz. Peygamberin ismi yükseltiliyor.
8. Kendisine Kur'ân-ı Kerim ve Cevâmiu'l-Kelim'in Verilmesi:
Bilindiği gibi, Allah Tealâ insanları hidâyete erdirmek doğru yolu göstermek için kendilerine sahife ve kitaplar indirmiş, peygamberler göndermiştir. Ancak indirilen bu kitap ve sahifelerin hepsi zamanla tahriften kurtulamamıştır. Kur'ân-ı Kerim bunlardan müstesnâdır. Zira o tahriften ve tebdilden korunmuştur. Kur'ân-ı Kerim belâğatın zirvesine ulaşmış mûciz bir kitaptır. Hz. Peygamber (sav)'in sözleri de Kur'ân-ı Kerim gibi üstün bir belâğa sahiptir. Ancak mucize değillerdir. Az kelimelerle çok manâları ifade etmeye Cevâmi-u'1-Kelim denir. Hz. Peygamberin sözleri fesahât ve belâğatta ileri bir seviyeye sahip olup Cevâmiu'l-Kelim onların en önemli hususiyetleri idi. Bu türlü hadîsleri bazı âlimlerimiz bir araya toplamıştır.
9. İsrâ ve Miraç’la Taltif Edilmesi:
Hz. Peygamber (sav), cumhura göre, Hicretten 1,5 yıl önce İsra ve Miraç'la Cenâb-ı Allah'ın huzuruna kabul edilmiştir. [1] Bu kabul vesilesiyle önce kısa bir zaman içinde Mekke'den Kudüs'e gitmişti. Buna İsrâ denir. Olayın bu kısmı âyetlerle sabittir. Daha sonra Kudüs'ten göklere, Sidretü'1-Müntehâ'ya yükseltilmiş, Cennet ve Cehennem dahil bir çok âlem kendisine gösterilmiştir. Bu kısma da Miraç denir. Hattâ bazı âlimlerimizin nakline göre, Cenâb-ı Hakk ile görüşmüş ve konuşmuştur. Tahiyyatta ifadesini bulan cümleler bu konuşmanın bir bölümü olarak rivayet edilmiştir.
10. Fizikî ve Ahlâkî Yönden Üstünlüğü:
Hz. Peygamberin bedeninin mükemmel yaratılışı ve ahlâkının yüceliği O'nun Şemâil'i demek ise de, başkalarından üstün olması itibariyle de "Fezâil'inin muhtevasına dahil edilmiştir. Hz. Peygamberin uzuvlarının kusursuz olarak yaratılışı, ahlâkının yüceliği ile birlikte bir güzellik manzumesi oluşturur. Bu manzume aynı zamanda saygı ve ihtiramı celp eder. Bunun için Hz. Ali, "...Hz. peygamberi ilk gören heybet ve saygısından dolayı titrer, beraber düşüp kalkan O'nu çok sever..."[2] demiştir. Ashabı Kirâmdan "Dihye"nin yüzü güzeldi. Cerir'in de bedeni mükemmeldi. Yusûf (as)'a kâmil güzelliğin yarısı verilmişti. Hz. Peygamber'e ise yüz, beden güzelliğinin yanında ahlâk güzelliği de verilmişti. Böylece O her yönden güzeldi ve mükemmel bir yaratılışa sahipti. Mekke fethedilmişti. O'nun karşısında kendisini oradan çıkaran, öldürmek için her çeşit tuzağı kuran ve akla gelen her türlü kötülüğü kendisine ve arkadaşlarına yapan mağlup kavmi vardı. O, bu mağlup kavmine, "...haydi gidiniz hepinizi bağışladım..." demişti.
11. İlk ve Son Oluşu:
Cenâbı Hakk'ın iradesi, mahlukâtı yaratmaya, rızıklarını takdir etmeye taalluk edince "Muhammedî Hakikâti" kendi öz nurundan halk etti. Ulvî ve süflî bir araya gelen ne kadar âlem varsa, ezelden irâdesiyle o hakikate bağladı. İlk olarak O'nun Nebîliğini bildirdi. Resullüğünü müjdeledi. İşte bu sırada Âdem (as) ruh ile cesed arasındaydı.
Allah'ın el-Bâtın (idrâklerden gizli) isminin gereği olan Hz. Muhammed (sav)'in varlığı, zamanı gelince "ez-Zâhir" isminin tecellisine mazhar olup ruhunun cesediyle birleşmesine, dünyaya teşrifine vesile oldu. Böylece ruhen önce yaratılan Hz. Peygamber (sav) dünya hayatına son peygamber olarak teşrif etti. Nitekim İrbâd b. Sâriye'nin rivâyetine göre Hz. Peygamber (sav), "Ben Allah'ın indinde Nebilerin sonuncusu iken Adem'in balçığı toprağa bırakılmış upuzun yatıyordu. Ve henüz kalıbına ruh üflenmemişti" buyurdu.[3] Peygamber (sav)'in geleceği bütün peygamberler tarafından müjdelenmişti. Nitekim bir âyet-i kerimede, "Allah (geçmiş) peygamberlerden and olsun ki size kitab ve hikmet verdim. Sonra nezdinizdeki (o kitap ve hikmeti) tasdik eden bir peygamber gelmiştir (gelecektir). O'na katiyen iman ve O'na her halde yardım edeceksiniz diye misak aldığı zaman..." [4] buyrulur. Bu âyet, aynı zamanda Hz. Peygamberin nübüvvetinin bütün zamanları kapladığını da göstermektedir. Diğer peygamberlerin ruh ve cesedine birlikte verilen peygamberliğin O'nun sadece ruhuna verilmesi, O'nun için bir husûsîlik ve üstünlük vesilesidir.
Diğer bir üstünlüğü de mahlûkatın içinde ilk önce O'nun nurunun yaratılması ve her şeyin ondan türetilmesidir. Nitekim Abdurrezzak es-San'anî'nin Câbir b. Abdillah'tan rivâyetine göre kâinatta ilk önce Hz. Peygamberin nuru yaratılmıştı. Diğer varlıklar da o nurdan yaratılmıştı [5] denir. Halbuki "...Allah vardı. Başka bir şey yoktu. O sırada Arşı suyun üzerinde idi. Her şeyi Levh-i Mahfuzda takdir etmişti" [6] hadîsi ilk önce suyun, sonra da arşın yaratıldığını ifade eder. Başka bir rivâyette de ilk önce kalemin yaratıldığı zikredilir. Âlimlerimiz çelişkili görülen bu hadîsleri şöyle tevil etmişlerdir. Buradaki ilk sırayı alma birbirine göredir. Birisine ilk önce budur denmesi, sonra gelene nispetledir. Buna göre ilk önce Nûr-u Muhammedî sonra da sıra ile su, arş ve kalem yaratılmıştır. Yukarıdaki hadîste zikredilen, diğer varlıklar o nurdan türetildi, sözleri Hz. Peygamber (sav)'in ilk önce yaratıldığını ispat eder. Ancak buradaki yaratma işi icat değil takdir etmedir.
Son peygamber oluşu da Hz. Muhammed (sav) için bir üstünlük vesilesidir. Bir hadîslerinde Hz. Peygamber (sav), "...Peygamberlik sarayının noksan kalan son kerpici olarak O'nu tamamladım. Ve böylece de peygamberler kafilesi benimle sona erdi" [7] buyurur. Diğer hadîslerinde, "... Beni Haşim oğullarından seçip getirdi" [8] demiş ve temiz bir soydan geldiğini açıklamıştı. "Hz. Âdem'den itibaren neslinde zina mahsulu kimsenin olmadığını..." [9] beyan etmesi de bir üstünlük vesilesidir.
12. Allah'ın Kendisine Halilim ve Habibim Demesi:
Hz. Peygamber (sav), Allah'ın elçisi olduğu gibi dostu ve habibi’dir. Bir hadîslerinde kendisini kastederek, "Allah arkadaşınızı halil (dost) edinmiştir" [10]buyurmuştur. Halil (dost) sevdiğine kopmaz bağlarla bağlanan ve bağlılığında bir leke olmayandır. Allah'ın halil edinmesi, O'na yardım etmesi, kendisinden sonra gelenlere imam yapması demektir. Bu kelime aynı zamanda sevgi, lütûf, yükseltmek, şefaat etme hakkını içine alır. Habibullah (Allah'ın sevgilisi) mertebesi Hz. Peygambere mahsustur. Mertebelerin en yükseğidir. Bunun için İbrahim Aleyhisselâm'a Halilullâh denirse de Habibullah denmez. Habibullah (Allah'ın sevgilisi) olmak neticesi itibarîyle de bir fazilet vesilesidir. Zira Allah'ın bir kulunu sevmesi, onu saadete ulaştırması, koruması, muvaffak kılması kendisine yaklaştıracak sebepleri onun için hazırlaması, rahmetine gark etmesi demektir. Bu mertebeye ulaşan kimse için perdeler açılır, böylece de Allah'ı müşahede eder. Bu mertebeye sadece Hz. Peygamber ulaşmıştır.
[1] İsra,1
[2]Tirmizî, eş-Şemâil, s.8.
[3] Es-Saatî, el-Fethu'r-Rabbanî; Ahmed b. Hanbel, IV, 127,128 XX, 181.
[4] Âli İmrân, 81
[5] Kastalânî I, 7; el-Aclûnî, Keşfu'1-Hafâ I, 265-266
[6] Buhârî, Bed'ul-Halk, IV.73.
[7] Müslim, el-Fezâil, IV, 1791 h. no: 2287
[8] Müslim, el-Fezâil IV, 1782 h.no: 2276
[9] İbn Ebi Ömer el-Adenî'den naklen el-Kâdî İyaz, eş-Sifâ I, 54.
[10] Tirmizî, el-Menakib V, 606 h. no: 3655.
Yorum Yap