SEVGİLİ dostlar, geçtiğimiz Çarşamba günü 05.11.2014 tarihinde, İsrail güvenlik güçleri, sabah saatlerinde, yaklaşık 100’e yakın fanatik Yahudiyi, Mescid -i Aksa’nın “ağlama duvarına bakan” “Meğaribe kapısı”ndan Camiin içerisine almış, Filistinli Müslümanlar da, anında buna tepki göstermişlerdi. Bunun üzerine Filistin’li Müslümanlarla İsrail askerleri arasında çatışma çıkmıştı ve 100 kadar İsrail askeri postallarıyla Mescid-i Aksa camiinin içerisine girmiş, camiin avlusunu savaş alanına çevirmişlerdi.
KUR’AN-I KERİMLERİ YERLERE ATTILAR
Bu esnada İsrail askerleri Filistinlilerin üzerine plastik mermi, ses ve gaz bombalarıyla saldırmış ve 27 kişinin yaralanmasına sebep olmuşlardı. Hatta bu esnada, canını kurtarmak isteyen Müslümanlar, ”AKSA” içinde bulunan ve bizzat namaz kılınan, “Kıble Camii” diye adlandırılan mihrab mahalline doğru sığınmak istediklerinde, onları kovalayan İsrail askerleri, postallarıyla Kıble camiinin içinde gezmiş, göstericileri tartaklamış ve bu esnada camiin içerisindeki Kur’an-ı Kerim’leri etrafa saçıp savurmuşlardı. Bu olay üzerine İsrail yönetimi de Mescid-i Aksaya giriş çıkışları, tamamen kapatmıştı.
PLASTİK MERMİYLE MÜDAHALE
İçeride bunlar yaşanırken, mescidin dışında da gerginlik hat safhadaydı. ”Hıtta Kapısı”nın önünde toplanan Filistin halkı, İsrail askerlerini protesto etmiş, İsrail askeri de buna plastik mermi ve ses bombalarıyla karşılık vermişti. İsrail’in bu saldırgan tutumundan, olayları gözlemleyip dünya kamuoyunu bilgilendiren basın mensupları da payını almıştı. Nitekim AA muhabirleri zor anlar yaşamış, bunlardan Turgut Alp Boyraz, hafif yaralanmış, TRT kameramanı Hamza Naci’nin kamerasına da plastik mermi isabet etmişti.
1947’DEN BERİ İLK OLARAK
Olay sonrası Mescid-i Aksa’nın yönetimini üstlenen İslami Vakıflar Dairesi Müdürü Azza el-Hatib, AA muhabirine şu açıklamayı yapmıştı; ”İsrail Ordusu, 1967’den beri ilk olarak, 300 askeriyle birlikte Mescid-i Aksa’yı bastı ve külliyenin ana mihrabının bulunduğu kubbenin altına kadar girerek secde ettiğimiz mihrabı postallarıyla çiğnemiş oldu. Bu çok tehlikeli ve kabul edilemez bir durum… Daha önce bu kadarı olmamıştı. İsrail bunun sonuçlarına katlanacaktır...”
PEYGAMBERLER ŞEHRİ KUDÜS
Sevgili dostlar, Kudüs bir peygamberler şehridir. Vahiy kültüründen doğup büyüyen birçok medeniyetin beşiği olarak tarihteki yerini almıştır. Nitekim M.Ö.1900 yılına doğru Hz. İbrahim Kudüs’ü ziyaret etmiş, İsrailoğulları olarak bilinen Yahudiler de, Hz. İbrahim(a.s)’dan olan torunu Yakup (a.s)’ın soyundan gelmektedirler.
Daha sonraları M.Ö.11.yüzyılda Kudüs’ü Hz. Davut(a.s)’ın ordusu ele geçirmiş, ondan sonra oğlu Hz. Süleyman(a.s) buraya hükmetmiş ve o’nun döneminde de Mescid-i Aksa inşa edilmişti.
Sonraları M.Ö.586’da Babil Kralı Buhtünnasr Kudüs’ü yerle bir etmiş ve hayatta kalan bütün Yahudileri de Babil’e sürmüştü. M.Ö 538’de şehir Fertlerin “İranlıların”, M.Ö.332 yılında Makedonya Kralı İskender’in, M.Ö 64 yılında da Roma imparatorluğunun eline geçmişti.
Bu sıralarda Kudüste Zekeriya(a.s)ın baldızının kızı olan Hz. Meryem’in oğlu Hz. İsa (a.s) M.Ö. 4 yılında Kudüs yakınlarındaki “Beytilahm”da dünyaya gelmişti.
M.S. 614’de Kudüs ikinci kez Persler “İranlılar” tarafından ele geçirilmiş, fakat 627 yılında Bizanslılar şehri Perslerden geri almışlardı.
KUDÜS’ÜN KADERİ DEĞİŞİYOR…!
Kudüs 638 yılında, Hz Ömer(r.a) tarafından Bizanslıların elinden alınarak İslam devletinin topraklarına dahil edilmişti. Hz. Ömer Kudüs’ün anahtarını aldığında, şehir halkına, tam bir din-vicdan hürriyeti ve güven içinde yaşayacaklarına dair eman ve garanti sözü vermişti.
Kudüs 1097 yılında Haçlı orduları tarafından işgal edilmiş ve bu işgal 1186’da Selahaddin-i Eyyubi’nin bu toprakları tekrar geri almasına kadar devam etmişti.
Kudüs 1291’de Memlüklerin ve nihayet 1517’de Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferiyle Osmanlı’nın hakimiyetine geçmişti. Osmanlı hakimiyeti, İngilizlerin 1918’de Filistin topraklarına girmesine kadar devam etmişti.
BATI, İSRAİL ZULMÜNÜN ORTAĞIDIR
İngilizlerin, Filistin topraklarına girmekle elde etmek istedikleri, bölgede Yahudilerin bir devlet kurmalarına imkan sağlamaktı. Nitekim zamanın İngiliz dışişleri bakanı Arthur Belfour 1917’de şu deklarasyonu yayınlamıştı. ”Haşmetli İngiliz kraliyet hükümeti, Filistinde Yahudi halkı için milli bir devlet kurulmasını memnuniyetle karşılar…”
Daha önemlisi Filistin topraklarının işgaliyle Yahudilerin buralara yerleştirilmesinin amaçlandığı 1916 tarihli Sykes-Picot Andlaşmasında da dile getirilmişti. İngiltere, Fransa, Rusya arasında imzalanan Sykes-Picot andlaşmasında, Filistin toprakları üzerinde üzerinde bir Yahudi devletinin kurulması için bu topraklara Yahudilerin yerleştirilmesi karara bağlanmıştı.
Bu doğrultuda dünyanın değişik yerlerine dağılmış olan Yahudiler, çekirge sürüleri gibi Kudüs ve civarına akın etmeye başlamışlardı. Ve nihayet 1948’de Siyonist İsrail Devleti kurulmuş ve böylece Kudüs’ün batı kesimi, bu işgal yönetiminin eline geçmişti. Fakat bu, Siyonistlerin askeri başarısıyla değil, Sykes-Picot andlaşmasının tarafları başta olmak üzere, bazı çevrelerin organizeleri, bazılarının ihanetleri ve Birleşmiş Milletlerin, bir takım ayak oyunlarıyla gerçekleşmişti.
KENDİNDEN BAŞKASINA HAYAT HAKKI TANIMAYAN İSRAİL…!
İşte bu işgalci zihniyet kendi dışındakilere hayat hakkı tanımadan, kendi kabullenişi dışında hiçbir kutsala, saygı göstermeden, pervasızca etrafa saldırmakta; çocuk, kadın, yaşlı demeden kendilerinden olmayan masum insanları öldürmekte, kirli ayaklarıyla ilk kıblegâhımıza girebilmekte ve kutsal kitabımızı sağa-sola saçıp savurmuşlardı.
El-Hatib’in dediği gibi bu, kabul edilemez bir durumdu. İsrail bunun sonuçlarına mutlaka katlanacaktır.
Şu bir gerçektir ki; Kudüs’ün en son doya doya yaşadığı özgürlük dönemi bizim dönemimizdir; yani Memlüklü-Osmanlı dönemidir. Kudüs bize Hazreti Ömer’in, Yavuz Sultan Selim’in, Kânuni Sultan Süleyman’ın emanetidir. Gazze savunmasında feday-i can eden en son Osmanlı askerinin emanetidir. Herkes unutsa, Kudüs’ü biz unutmayız, orası bizim ilk kıblegâhımız, bitmeyen sevdamız ve kadim davamızdır. Ebediyyen davamız olmaya da devam edecektir. Başbakanımız Sayın Davutoğlu’nun ifade ettiği gibi “Kimse bir Türk’e dönüp de, Kûdüs senin davan değildir, diyemez.”
Zulümle payidar olunamaz. Başta İsrail olmak üzere, herkes şunu bilsin ki; Zalimin zulmü varsa, mazlumun da sahibi vardır. O sahip önce ALLAH, sonra da tarihin her döneminde olduğu gibi, bugün de Türkiye Cumhuriyeti Devletidir. Kanuni Sultan Süleyman’ın Avusturya sefirinde dediği gibi “Bu Devlet, bu Millet mazlumun üzerindeki zalimin zulmünü sona erdirmekle görevli Allah ERLERİ’dir.”
Bu güne kadar, her yerde ve her zaman bütün varlığımızla, bütün gücümüzle mazlumların yanında olduk, olmaya da devam edeceğiz.
Allah yar ve yardımcımız olsun. Kalın sağlıcakla sevgili dostlar…
NOT:Öncelikle 10 Kasım’da ölüm yıl dönümünü yeniden idrak etmemiz sebebiyle Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmetle anıyorum, ruhu şad olsun.
Müteakiben 1999 Ağustos ve Kasım depremlerinde aramızdan ayrılan deprem şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor, başta aile yakınları olmak üzere, bütün Düzceli hemşerilerime tekrar tekrar taziye dileklerimi arz ediyor, bundan böyle rabbimin bizleri himaye etmesini diliyorum.
Yorum yazarak Düzce Postası Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Postası Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Düzce Postası Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Düzce Postası Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Düzce Postası Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Postası Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Düzce Postası Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Düzce Postası Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.