SEVGİLİ dostlar; aynaya bakmak her zaman için iyidir. Kendinizi gözden geçirir, başkalarının uyarılarından önce kendi kendinize müdahale eder ve arzu ettiğiniz şekilde kendinizi düzeltirsiniz.
Birde sosyal olayların ve toplumsal tercihlerin, gerek meydana geldiği toplum içerisinde, gerekse yakın ya da uzak çevrelerde nasıl algılandığı, ne gibi kanaat ve kabullenişlere yol açtığı, dışarıdan uzaklardan, hassaten kubbeleriyle minareleriyle türbe ve tekkeleriyle sizden izler taşıyan, ‘selamun aleyküm’ dediğinizde ‘aleyküm selam’ diye size cevap veren soydaşlarınıza sık rastladığınız diyarlardan daha da iyi görünür. İşte bu düşüncelerle hükümet adına denetçisi olduğum Yunus Emre Vakfı’nın bölgedeki faaliyetlerini görmek, hem de bir iki konferans vermek için merkezi Arnavutluk – Tiran’da bulunan ALSAR vakfının davetlisi olarak Arnavutluk, Kosova ve Makedonya’ya 4 günlük bir inceleme gezisi gerçekleştirdim.
SİYASETİN DEĞİŞMEZ İLKESİ
Program doğrultusunda 11 Haziran Perşembe akşamı Tiran’a varmıştım. Sokaklardaki afiş ve bayrak bolluğu dikkatimi çekmişti. Sorduğumda önümüzdeki günlerde orada da mahalli seçimlerin olduğunu söylemişlerdi.
Program gereği Cuma namazından önce Arnavutluğun doğu kesiminde Yunanistan sınırına yakın bir bölgede konferans verecektim. Sabah saat 9 itibariyle yola çıktık ve iki saat sonra konferans mahalline ulaştık. Arabamızı park ettikten sonra yürüye yürüye salona doğru ilerliyorduk. Sanki bir Anadolu ilçesinde yürüyordum. Kaldırımların üstünde, dükkân önlerinde hasır örmeli oturakların üzerinde halk oturmuş sohbet ediyorlardı. Dillerini anlamıyordum, ama onlar kendilerine ‘selamun aleyküm’ dediğimde ışıldayan gözleri gülen yüzleri ve tatlı dilleriyle bana ‘aleyküm selam’ diye karşılık veriyorlardı.
Hiç yabancı gelmemişlerdi onlar bana. Yüzlerinden ve gözlerinden anladığım kadarıyla bende hiç yabancı gelmemiştim onlara. Sanki aralarındaki 500 yıllık kardeşlik bağları, zalimler tarafından koparılmış ve birbirinden uzaklaştırılmış yetimler gibiydik. Ancak birbirimize bakışıyor ve selamdan sonra ‘Allah razı .. Allah razı ..’ diyip ayrışıyorduk.
Ben bu sıcaklık ve ilgi karşısında siz dostlarımla onlar arasında hiç fark görememiştim. Sizi nasıl her gördüğümde kucaklıyor idiysem, onlarla da sıradan tokalaştım hasretle kucakladım onları. Bu esnada tercümanlığımızı yapan gencin bir açıklaması dikkatimi çekmişti. Benim, hem kendileriyle hem de oranın halkıyla bu yakın ilgi ve alakam delikanlıyı biraz şaşırtmıştı. Bana aynen şöyle dedi; ‘hocam maşallah siyasetçi olmanıza, bir dönem milletvekilliği yapmanıza rağmen hiç gururlu değilsiniz, çok alçak gönüllü ve mütevazısiniz. Bizimle, yerli halkla bir arkadaş gibi konuşuyor, dertleşiyor ve onları dinliyorsunuz.’ Cevaben delikanlıya dedim ki; siyasetin değişmez ilkesi alçak gönüllülük ve tevazudur. Siyaset bir tarafa, biz Allah ve Resulünün Hak davasını omuzlayıp onu vitrine çıkarmak, o güzellikleri davranışlarımıza yansıtıp önce yakın çevremize, sonrada mensubu bulunduğumuz topluma ve bütün insanlığa örnek olmak mecburiyetindeyiz. Ben buraya Osmanlı’nın torunu, Müslüman bir Türk evladı olarak geldim. Ben burada bir-iki saat kalacağım. Dolayısıyla hem Ana Rehberimiz Efendimizi, hem de bu topraklarda 500 yıl hükümran olmuş ecdadımızı çok iyi temsil etmek mecburiyetindeyim. Ben buradan ayrılıp gittikten sonra, benim kim olduğumu herkes öğrenecektir. Şayet aksi bir davranış sergileyecek olursam, o zaman hem din ve diyanetime, hemde tarihime ve milli davama büyük zarar vermiş olurum. Dolayısıyla her bir Müslüman Türk evladı gibi benimde alçakgönüllülük ve tevazu şahsiyetimin ana ilkesidir.
KILDIĞIM EN HUZURLU CUMALARDAN BİRİ
Orada saatler bize göre bir saat daha geri. Öğle ezanı yerel saatle 13.00 itibariyle okunuyordu. Cumaya gecikmeyecek şekilde konferansın süresini ayarladık. Halk çok ilgiliydi. Mesai günü, havanın çok sıcak olmasına rağmen konferans salonu dolmuştu. Dikkatimi çeken, dinleyenlerin arasında kadın ve çocukların çoğunluğuydu.
Konferans sonrası ezanla birlikte Cuma namazı için Başbakanlığa bağlı TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı)Başkanlığının onarımını gerçekleştirdiği bir tarihî camiye geçtik. Camiin dolu oluşu, istikbale yönelik ümitlerimi arttırmıştı. Kadınların da Cuma namazı için camiin üst kısmını doldurmuş olması çok dikkatimi çekmişti. Bu manzarayı görünce, “Allah diriden ölüyü, ölüden de diriyi çıkarır. O her şeye kadirdir” ayetini şükür ifadesi olarak içimden tekrarladım ve “Ey Allah’ım sen her şeye kadirsin! Ne olur ‘Hayy’ sıfatının yüzü suyu hürmetine ‘Dirilişimizi’ tamamına erdir. Bizi daha fazla yollara baktırma Allah’ım” diye niyazda bulundum.
YIKIK MİNARELER
Resmi programımızı tamamladıktan sonra akşama doğru Tirana yakın Akçakale diye adlandırılan Osmanlı döneminden kalma bir kaleye götürdüler beni. Belki de Tiranın en yüksek yerlerinden biriydi orası. Aynen bizim Safranbolu evlerini andıran evler tarihi orada, dillendiriyordu. Tıpkısının aynısı desem mübalağa etmiş olmam, Bursa esnaf çarşısı veya İstanbul Mısır çarşısını andıran bir çarşı. Çarşının hemen üst tarafında, çarşıyla bütünleşmiş çok özel ahşap çatı katlı, klasik esnaf çarşı camii. Fakat gel gör ki kalenin ön giriş kısmında yıkılmış ancak geride temelleri ve minaresinin ana kaidesi görünen bir camii harabesi. İşte o ana kadar duyduğum bütün huzur ve mutluluğumu alıp götürmüştü bu manzara benim. TİKA’nın dikkatlerine arz olunur.. Ne olur yetiş Türkiye'm! Ne olur kaybolmasın tarihimiz!..
“HOCAM ARTIK BU CAMİYİ BİZE TAMAMLATMAZLAR”
7 Haziran Genel seçim sonuçları Balkanları çok etkilemiş. Hatta onları kendi geleceklerine yönelik endişeye sevk etmiş desem asla mübalağa etmiş olmam. Uzatmamak için yalnız tek bir örnek vereyim. Resmi programların vermiş olduğu araların birinde ALSAR Vakıf Başkanı, öğrencim olan Mehdi Gurre beni bir camii inşaatına götürdü. ALSAR’ın delaletiyle İstanbul Çengelköy’den bir kardeşimizin inşaat giderlerini üstlendiği 500 kişilik bir camii. Şuanda ana gövdesi çıkmış, İnşallah Osmanlı mimarisine uygun bir şekilde kubbesi çatılacak. Fakat vakıf yetkilileri endişeye kapılmışlar ve aynen şöyle diyorlardı ‘’ Hocam bu camiyi bize tamamlatmazlar! Bizim kendisinden kuvvet aldığımız güven duyduğumuz iktidar zayıfladı, güç kaybetti.Şimdi bizim halimiz ne olacak?‘’ Biraz daha detaylı şekilde ‘neden’ ‘niçin’leri çoğaltınca şunu öğreniyoruz; Balkanlardaki soydaşlarımızın huzur ve güvenlerinin devamlılığı tamamen Türkiye’nin siyasi istikrarının devamlılığına bağlıymış, aynen şöyle diyorlar ; ‘’ Siz orada aksırsanız biz burada nezle oluruz, şayet siz nezle olursanız, biz burada zatürre oluruz.
Aynı endişeyi ve nezle-zatürree benzetmesini Kosova’da da, Makedonya’daki öğrencilerimden de dinledim. Hele Pazar günü Üsküp’te buluştuğumuz talebelerim Nihat ve Süleyman’ın “Hocam 7 Haziran Pazar akşamı sabaha kadar uyuyamadık!” demeleri bizim şahıs olarak, her bir Düzceli olarak, millet olarak, Devlet olarak sorumluluğumuzun ne kadar kapsamlı ve ağır olduğunu ifade ediyordu.
ÖYLE İSE BİZ NE YAPMALIYIZ?
Kısacası sevgili dostlar, bilesiniz ki; bizim irade beyanımızın sonuç ve etkisi yalnız bizde kalmıyor. Bizim ‘evet’ ya da ‘hayır’ dememiz ecdat yadigarı, iz bıraktığımız diyarlarda, bin bir entrikalarla bizden koparılan, tarih ve inanç birliği içinde olduğumuz ülkelerde ve bütün İslam âleminde de etkisini gösteriyor. Birliğimiz ve dirliğimiz dostlarımızı sevindiriyor, düşmanlarımızı ise üzüyor. Dağılıp bölünmemizde, tam aksine dostlarımızı üzüyor, düşmanlarımızı sevindiriyor. Bizim zayıflamamız dostlarımızın geleceğe yönelik ümitlerini köreltiyor, düşmanlarımızın ise iştahını kabartıyor.
Bunu yakından müşahede ettiğim için özel olarak cumartesi günü akşam namazını Makedonya Ohri’deki Halveti Tekkesinde eda ederek oradaki kardeşlerimizle birlikte yalvardık Allah’a; “Ey Rabbimiz bizi kaprislerimizle, egomuzla baş başa koyma, sahip çık gözet bizi, yardımını eksik etme üstümüzden. Kalplerimize kendi sevgini, Efendimizin muhabbetini yerleştir. Kendi sevdan ve rızan etrafında bir ve beraber olmayı , kaynaşıp bütünleşmeyi ve böylece hep iri ve diri kalmayı nasib eyle bizlere”..
“İlahi ne olur, düşmanlarımızı bize güldürme! Din-i Mübin-i İslam’ın tek muhkem kalesi kalan ülkemize ve bize her zaman için dostlarımızı sevindirecek, düşmanlarımızı tedirgin edecek sonuçlar ve gelecekler nasib eyle…”
Kalın sağlıcakla sevgili dostlar..
Yorum yazarak Düzce Postası Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Postası Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Düzce Postası Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Düzce Postası Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Düzce Postası Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Postası Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Düzce Postası Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Düzce Postası Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Yorumlar
(10)Kosovalı Gezim - Hocam Arnavutlukta kültürel anlamda varlığı hissedilen en önemli ülke Türkiyedir. Neereye bakarsanız Osmanlı mimarisi tarzında camiler, külliyeler, eski medreseler görebilirsiniz. Özellikle Kosovanın Prizren şehrinde bu mimarilere çokça rastlarsınız. Arnavutlukta Ethem Bey Camii, bekarlar Camii, Priştine Meydanı’nın çevresinde Murad Camii, Yaşar Paşa Camii, şu anda müze olarak kullanılan eski yönetim binası ve Fatih Camii (Büyük Cami) yer alıyor. Fatih Sultan Mehmed Camii ve hamamı ise yine bir Osmanlı eseri olan saat kulesinin yanında. Yapı, işlemeli kapısı ve ahşap kepenkleri ile ilgi çekicidir. Buradaki insanların Türkiyeye ve Türk halkına karşı büyük bir sevgisi var. Ancak şu var ki hocam Osmanlının çöküşünden sonra Sırpların buradaki Müslüman Arnavut nüfusa derin acılar yaşatmış, onları ezmeye çalışmış ve fakat bunu başaramamıştır. Yine hocam Osmanlı’nın adını verdiği ve onlarca eserle süslediği İpek’de 1999 yılında Sırplar tarafından bir tarih kıyımı gerçekleştiriliyor ve Osmanlı’ya ait Çarşı Camii (1471), Defterdar Camii (1570), Hamam Camii (1587), Kurşunlu Camii (1577) ile birlikte yaklaşık 30 cami, 1 medrese ve 1 hamam yıkılarak yok ediliyor. Balkanlardaki Osmanlı eserlerinin tek düşmanı Sırplar değil. Diğer bir düşmanı da Suudiler. Hangi akla hizmetle yaparlar bilinmez, güzelim tarihi Osmanlı eserlerini yıktırıp yerine farklı tarzda mimarili eserler diktiriyorlar. Bu şekilde inşa edilmiş birçok cami ve yapılara rastlamak mümkündür burda.
Ali Köprüzade - Hocam bir arkadaşımın vasıtasıyla sizi Kıbrıs Lefkeden takip ediyorum yazılarınızı. Yazınızı okudum ancak Türkiye Cumhuriyetinin Kıbrısa ilgisinin azalmasını istemiyorum hocam. Lütfen Kıbrısı yalnız bırakmayın. Balkanlar da önemli ama Kıbrıs kanla, canla alındı. Oradakiler hep Türk ve müslüman. Devletimiz inşallah bize her zaman olduğu gibi kucağını açmaya, buralara yatırım ve yardım yapmaya devam eder. Bizim can suyumuz, can damarımız Türkiye cumhuriyetidir.
Diyarbakırlı Hasan - Sen yürürsen, ben yürürsem, o yürürse, biz yürürsek Washington’dan, Tel Aviv’den, Paris’ten, Londra’dan itler boşu boşuna ürür. Ve Allahın izniyle bu AK Kervan yarı yolda kalmaz, Türkiye de Balkanlar da kendi hedefine yürür!
Ruşen ALİOĞLU - HOCAM KİŞİ SEVDİĞİYLE BERABERDİR. SİZ BİZİ HER ZAMAN SEVDİNİZ, SAYDINIZ, EVLERİMİZE MİSAFİR OLDUNUZ. GERÇİ BİR AHISKALI TÜRK OLARAK EVİMİZE DAVET EDEMEDİK (gerek sizin yoğun programınız, gerek bizim Bursa dışında olmamız sebebiyle) ÇOK ÜZGÜNÜM AMA BURAYA GELİŞİNİZDE İLK ARZUM SİZİ EVİMİZE DAVET ETMEK OLACAKTIR. HAZRET-İ PEYGAMBER (S.A.V.) SÖYLEMİŞ OLDUĞU GİBİ, NASIL YAŞARSANIZ ÖYLE ÖLÜRSÜNÜZ, NASIL ÖLÜRSENİZ ÖYLE HAŞR OLUNURSUNUZ. SİZ BÜYÜK SEVGİNİZLE, SICAKLIĞINIZLA, İHLAS VE İLGİNİZLE BİZLERİ HEP BAĞRINIZA BASTINIZ. İNANIN BU CÜMLELERİ BİLGİSAYARDA SATIRLARA DÖKERKEN GÖZLERİM DOLUYOR, YAŞLAR AKIYOR, KARŞIMDA İNSANLAR VAR DİYE AĞLAYAMIYORUM. HOCAM BU SEVGİNİZİ KORUDUĞUNUZ İÇİN SADECE BALKANLAR DEĞİL, ULAŞIP BAŞINI OKŞADIĞINIZ, BULUP YARDIM ETTİĞİNİZ, ARAYIP SEVİNDİRDİĞİNİZ, EVİNE MİSAFİR OLDUĞUNUZ, DERS VERİP OKUTTURDUĞUNUZ ÇEŞİTLİ ÜLKELERDEN TÜM KARDEŞLERİMİZ SİZİ ÇOK SEVMEKTE, SİZE DUACI VE SİZİ İLGİYLE TAKİP ETMEKTEDİR. SİZİN PRENSİBİNİZ: Ben artık emekli oldum, köşeme çekileyim ve torunlarımla ilgileneyim, evimde oturup ailemle vakit geçireyim olmadı; aksine YAŞ İLERLEDİKÇE BU AKTİVİTENİZ, BİZLERE YÖNELİK SOSYAL VE İLMÎ FAALİYETLERİNİZ DAHA DA HIZ KAZANDI. BUNLAR HEPSİ BİZ GENÇ NESİLLER İÇİN BİRER ÖRNEK VE TATBİK EDİLMESİ GEREKEN İLKELERDİR DİYE DÜŞÜNÜYORUM. MÜSTERİH OLUN, BİZ DE SİZİN İSTEDİĞİNİZ VE UMDUĞUNUZ GİBİ OLMA YOLUNDA GAYRETİMİZİ SONUNA KADAR ZORLAYACAĞIZ. SAYGILARIMI SUNARIM SAYIN HOCAM.
Özgecan Aslan - Saygıdeğer Hocam yazınıza göre teşekkür ediyorum. Güzel olmuş. Ramazan ayı geldi, 11 ayın sultanı dünyaya teşrif etti yine. Bu günahlar girdabında Ramazan ayı ile ilgili yazı kaleme alıp yine tavsiyelerinizi sıralamanızı, özellikle gençlerin bu ayı nasıl değerlendirmesi gerektiğine dair tavsiyelerinizi perşembe günü sıralarsanız çok mutlu olacağız. Sabırsızlıkla bekliyoruz.
Rüstem Alioğlu - Celal hocam, yazınız güzel olmuş. Yazınızda siyaset, din, maneviyat ve kültür öğelerini bir arada toplayarak insanları bilinçlendi,rmeniz yazınıza ayrı bir özellik katıyor. Zaten bu yüzden samimiyetimle söylüyorum HİÇ YORUCU OLMUYOR, AKSİNE AKICI BİR ÜSLUPTA OLUYOR. Hocam, Türkiye ile Arnavutluk arasındaki siyasi ilişkiler mevcut durumda çok iyi düzeydedir bunu biliyoruz. Özellikle 1991’deki rejim değişikliğinden sonra Türkiye’nin Arnavutluk’a ve Arnavut halkına verdiği çok güçlü destek bu ülkede önemli izler bırakmıştır. Türkiye Arnavutluk’u Balkanlarda kalıcı barış ve istikrarın tesisinde stratejik öneme sahip bir ülke olarak görmekte ve bu ülkenin iç istikrarını pekiştireceğine inandığı Avrupa kurumlarına entegrasyonuna destek vermektedir. Özellikle ticaret, sanayi, savunma, sağlık, din ve kültür alanlarında her zaman ikili ilişkiler çok iyi düzeyde seyretmiştir. Buna bir de Silahlı Kuvvetler eklenmiştir ve askeri alanda da işbirliğimiz çok iyi düzeydedir. Bu, her iki ülke arasındaki dostluk ve kardeşliği pekiştirmeye devam etmektedir.
Artur Komalaj-Priştine - Sayın hocam Priştineden ben Artur Komalaj. Yazınızı arkadaşım vasıtasıyla okudum, ve Arnavutluka gelmenize çok sevindim. Burası sizin de söylemiş olduğunuz gibi buram buram Osmanlı kokuyor. Her yerde Osmanlıya, Türke karşı bir sempati var. aDETA ONLARI BİR KURTARICI OLARAK GÖRÜYORLAR. Siyasete girmeyeceğim ama elbette şu son senelerde Arnavutluka Türkiye devletş tarafından çok büyük yatırımlar ve yardımlar yapılıyordu, gerçi şimdi de devam ediyor bu yardımlar. Söylemek istediğim şu ki, 7 Haziran seçimlerinden sonra inşallah bu destek ve yatırımlar, cami yapımları, TİKA tarafından sağlanan koordinasyon ve onarım işleri sekteye uğramasın. Biz, Arnavut halkı olarak (ki ülkenin yüzde 80i Arnavut, diğerleri Rumen, Makedon, Sırp ve sairedir.) Türkiye devletini çok seviyoruz ve ilişkilerimizin daha da ilerlemesini, ortak bağımızın giderek yaygınlaşmasını arzu ediyoruz. Tarihe baktığımızda, Osmanlı Türkleri 14. yüzyıldan itibaren Anadolu ve Balkan Yarımadasına akınlar yapmaya başlamıştı.. 15. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu Balkan Yarımadasının büyük bölümü ile birlikte bugünkü Arnavutluk topraklarını da ele geçirdi.
Katolik olan Arnavutlukun kuzeyini Kastrioti Skanderbegin ölümünden sonra Osmanlıların ele geçirmesi on yıl dahi sürmedi. 1479da Venedik Devleti Osmanlılarla barış anlaşması yaparak İşkodra ve Lezhayı Osmanlılara bıraktı. Piskoposluk merkezi olan Durres de 1501de Osmanlının eline geçti. Bundan sonra Katolik Arnavutların çoğunluğu fiilen İslam hakimiyeti altında yaşadılar. YANİ HIRİSTİYAN ETKİSİ BURADA FAZLA YOK, İSLAM ETKİN BİR DİN. Bunu da hıristiyanlar görüyor ancak misyonerliğin önünü alamıyoruz. Özellikle İtalyadan Katolik kilisesinin yoğun tebliğ faaliyetleri var. Bunun önünü almak için SİZİN ÜLKENİZİN HER ZAMAN OLDUĞU GİBİ DESTEKLERİNİ BEKLİYORUZ. SİZİ ÇOK SEVİYORUZ VE BU TOPRAKLARIN HIRİSTİYANLAŞMASINI İSTEMİYORUZ. Priştineden selamlar...
Raşit Alioğlu - Hocam Balkanlardan Türkiyeye eğitim için gelen öğrencilere olan ilgi ve sıcaklığınızı unutmadık. İnanın bunu, eve döndüğümüzde ailemize, anne babamıza ve akrabalarımıza anlattığımızda duyduklarına inanamıyorlar. Osmanlının izlerini taşıyan ve hiçbir zaman demografik olarak değişmeyen, her zaman Osmanlı toplumu olarak kalan ve dinine, kültürüne, islami ilkelere sıkı sıkıya bağlı kalan T.C. bu davranış ve duruşuyla sadece Ortadoğuda değil, Balkanlarda da çok sevilmektedir. Gidin bir Makedonyaya, Arnavutluka, Bosna-Herseke, Kosovaya, Sancaka, Priştineye mutlaka orada Türk insanına karşı sevgi ve sıcaklığı bulacaksınız. Bu da demektir ki ecdadımız aynı, her şeyimiz aynı, ancak Balkan harbinde maalesef toprak olarak ayrılmışız.
Arnavut kOÇİ - Sayın Hocam, duygulu ve bir o kadar da ders alınacak bir yazı kaleme almışsınız. Belki de bu, hükumetin, zamanında yaptıkları bazı hatalardan ders almasına vesile oldu. Hani derler ya "Her şeyde bir hayır vardır". Bunda da bir hayır vardır. Bekleyelim görelim Mevlam neyleyecek.
Deli Dumru - Hocam,bütün kalbimle katılıyorum duanıza.Hocam devletmizin büyüklüğü,o ortanda da sorumluluğu devam etmektedi.Biz hala armudun sapı,üzümün çöpü ile meşgül oluyoru.Ama hocam,milletin önüne koyduğu menüyü,"illa da bunu yiyeceksin" deyip,milletin tepkisini kazanmış defolular üzerinde israr edenlerin hiç mi kabahati yok allah aşkına.Hocam herkesin gereken dersi alıp adasmlığını göstermesi lazım.Başka çıkar yolumuz yok hocam.Allah herkese basıret versin.
Yazılan yorumlardan Düzce Postası Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Sitemizin Topluluk Kurallarına uymayan yorumlar yayınlanmaz. Yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Düzce Postası Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Düzce Postası Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.