SEVGİLİdostlar; geçen haftaki yazımda oruç ibadetinin hayatın bütün safhalarını kapsayacak şekilde, gerek ruhi ve maddi tekâmülümüze katkı sunmada ve gerekse inanç birliğimize doğru, toplum hayatımızda kaynaşmamıza, birlik ve beraberliğimizin pekişmesine bizleri taşıyan, yoğunlaştırılmış bir mektep olduğunu ifade etmiştim. Yine yazımın çok uzaması karşısında “söyleyeceklerimin ancak yarısını ifade edebildim” diyerek anlayışınıza sığınmış ve aynı konuya farklı alt başlıklar halinde bu hafta da devam edeceğimi ifade etmiştim.
HEM RUHUMUZUN HEM ORGANİZMAMIZIN YILLIK BAKIM MEVSİMİ
Her birimiz kendimize yönelik bir öz eleştiri ve tahlilde bulunduğumuzda; bir görünen fizik varlığımızın olduğunu, bir de göremediğimiz, müşahhas olarak izahından aciz kaldığımız bir ruh ve mana alemimizin varlığına şahit oluruz. Hatta zaman zaman herhangi bir uzvumuzdan rahatsızlık hissedip doktora gittiğimizde, doktor müşahhas fizik tedavimize yönelik reçetesini yazıp izah ettikten sonra , “moralini yüksek tut, içine kapanıp kalma, kendini dinleme, açık havada gez dolaş” diye tabir caizse manevi tedavimize yönelik tembihatta bulunur.
İşte gözle görülen elle tutulan maddi varlığımıza ‘Organizma’ , görülmeyen, hissettiğimiz duygu yüklü varlığımıza da ‘Ruh varlığımız’ veya ‘psikolojik varlığımız’ diye adlar veririz. Ne dersek diyelim, adı ne olursa olsun, her iki âlemin iç içe geçtiğini, birbirini destekleyip bütünleştiğini görürüz. Aynı şekilde her iki âlemden birinde meydana gelen eksikliğin veya iyileşmenin otomatikman diğerine yansıdığına şahit oluruz.
Bir de şu husus dikkatimizi çeker; insanoğlu kendi beşeri kabiliyet ve becerisi doğrultusunda neyi icat edip insanlığın hizmetine sunmuşsa, onun için belli periyodiklerle ‘BAKIM’ zorunluluğu getirmiştir. En yaygın örneği ile arabalarımızın mutad bakımları gibi… Peki, insanı kainatın efendisi olarak yaratıp bütün alemi onun emrine veren Yüce Allah, insanın madde ve manasındaki mükemmelliğinin ilelebet devam etmesi için gereken alt yapıyı oluşturup, gerekli tedbirleri alıp, bu doğrultuda emredici kuralları koymayacak mıydı? Yoksa Yüce Yaradan, en mükemmel eserine sahip çıkmayacak, onu himayesiz mi bırakacaktı? HAŞA!!
Bu açıdan bakıldığında oruç, hem ruhumuzun hem de organizmamızın yıllık bakım mevsimidir. Zira yeme-içme yalnız organizmamızın değil aynı zamanda bizi her zaman kural dışına çıkmaya teşvik eden ve sonuç olarak yüzümüzün kızarmasına, toplum içinde kınanmamıza ve mahcubiyetimize sebep olan davranışlara bizleri sürükleyen nefsimizin de ana gıdasıdır. Kısaca fizik bünyemizi de, nefis ve ruhumuzu da besleyen, yiyip içirdiklerimizdir.
ALIN TERİYLE KAZANDIKLARIMIZ
Alın teriyle kazanıp, zekât- sadaka ve vergilerle fakir-fukaranın ve kamunun haklarından arındırdığımız lokmalarımız ruhumuzu yüceltip ahlakımızı kemale erdirir. Çoluk-çocuğumuzu hem Yaradan’a, hem ailesine hem de etrafına karşı saygılı, kural ve kaidelere karşıda itaatkâr kılar.
İftar sofraları her türlü haklarından arınmış, helal lokmaların yoğunlaştığı sofralardır. Bir bakıma Halil İbrahim sofrasıdır, o sofralar. Muhabbetin, hoş sohbetin zirveye ulaştığı muhabbet sofralarıdır o sofralar. Nefis de müteşekkirdir oruca... Zira nefsin en büyük terbiyecisi açlıktır. Nefis açlıkla kendine gelir ve ayağı yere basar, boynunu büker. Kural tanımayan, her lokmayı kendine ait gören nefis, oruç sayesinde ‘kırmızı ışık’la karşılaşır ve kendine ait olmayan lokmaları kural dışı yollarla elde etmekle, aç bıraktığı hak sahiplerinin mağduriyetini bizzat oruçla yaşayarak anlar, kendine gelir, nedamet duyar. Bayram sabahı hak sahipleriyle kucaklaşarak, onlarla hem bayramlaşır hem de helalleşir. Artık o da oruç sayesinde ıslah olmuş, çevresinin hoşnutluğunu kazanarak bir değer olarak topluma katılmış olur.
ORUÇ ORGANİZMAMIZIN DİNLENME VE BAKIM MEVSİMİDİR!
Başta sindirim sistemimiz olmak üzere organizmamız, iç içe girmiş büyüklü küçüklü birçok fabrikadan müteşekkildir. Her bir makinenin ve organik parçanın kendine özgü görevleri vardır. Bir yıl boyunca her bir parça hiç aksatmadan görevini aksatmadan yerine getirir. Bu kadar teferruatlı fabrikalar bütününün 11 ay tam randımanla çalıştıktan sonra yorulmaması elbette ki mümkün değildir. İşte Ramazan ayı, 11 ay süreyle tam randımanla çalışan organizmanın, bir bakıma yıllık bakım mevsimidir.
Oruç sayesinde imsakten gün batımına kadar yememek içmemek suretiyle, başta sindirim sistemi olmak üzere bütün organizmamız dinlendirilmiş oluyor. Bir kere üç öğünü, sahur ve iftarla birlikte iki öğüne indiriyoruz. Bir de bilhassa öğleden sonra daha hafif işlerle meşgul olmak veya vaktimizi daha çok dinlenmek suretiyle geçirerek bünyemizi sakinleştirmiş ve huzura erdirmiş oluyoruz. Bununla birlikte sahurdan sonra Kur’an tilavetleri ve eda ettiğimiz sabah namazlarıyla yeme-içmenin etkisinden tamamen kurtulup başka bir âleme mana atmosferine girmiş oluyoruz. Geçen hafta ifade ettiğim gibi bütün duyu organlarımızla bu atmosfere giriyor ve o havayı soluyoruz. Bir bakıma kurtuluyoruz midemizin ve onun depreştirdiği duygularımızın esaretinden… Kurtuluyoruz nefsimizin tasallutundan.
Ve böylece oruç sayesinde tam bağımsızlığımızı elde etmiş oluyoruz. İşte asıl bağımsızlık budur. Hislere, hırslara, kural tanımayan arzulara, kısaca nefse karşı kazanılmış olan BAĞIMSIZLIK.. Yaşasın oruç sayesinde tam bağımsızlığını elde etmiş olan beşeri irade.. Ne mutlu o iradenin sahibi MÜ’MİNLERE ..
ORUÇ MEKTEBİ VE ASKERLİK
Sevgili dostlar oruç yalnız bizim madde ve manamızı şekillendirip yola koymamış. Aynı zamanda askerimizin mayasını oluşturmuş, karakter ve şecaat hamurunu yoğurmuş, ordumuzun açlık ve susuzluğa karşı bağışıklık kazanmasını temin etmekle onun şahadet sevdasını zirvelere taşımıştır.
Türk ordusunun tarih boyunca temsil ettiği en önemli üç özelliği; üzerine güneşin doğmamış olması, aç ve susuzluğunu hiçbir zaman mazeret olarak ileri sürmemesi ve disiplin anlayışıdır. Her dönemde sabahın 05.00’te Türk askeri ayaktadır. Savaş meydanında, son nefesinde bile muhtaç olduğu bir yudum sudan, yanı başındaki yaralı kardeşinin lehine vazgeçmek, onun en büyük meziyetidir.
Peki, bununla orucun ne alakası var diyeceksiniz! Müsaade ediniz izah edeyim; hepimizin yaşayıp bildiği gibi gençlerimizin askere gitme yaşı 20’dir. Evlatlarımızın 13-14 yaşlarında düzenli olarak oruç tutmaya başladıklarını kabul edersek, her bir gencimiz en az 5-6 yıl oruç tutmuş olarak o kutsal peygamber ocağına katılmış oluyor demektir. Dolayısıyla onun için sabah erken kalkmak sabah 05.00’te içtimaya hazır olmak hiç zor değildir. Çünkü o, askere gelene kadar en az beş yıl süreyle senede bir ay oruç sayesinde sahura kalkmak suretiyle erken kalkmanın, değil 05.00’te, 02.00’de dimdik ayakta olmanın eğitimini almıştır. Artık erken kalkmak, uykusuz kalmak onun için problem olmaktan çıkmıştır.
Yine asker ocağı baba ocağından farklıdır. Bazen her aradığınızı orada bulamazsınız, bulsanız da yiyemezsiniz. Gün gelir aç-susuz kalırsınız, ama Mehmetçik daha çocukluk yıllarından itibaren her yıl bir ay oruç tutmak suretiyle açlığa ve susuzluğa karşı mukavemet kazanmıştır.
Sefer söz konusu olunca o kanatlanır, gökten inen meleklerin eşliğinde harp meydanlarındaki yerini alır. Zira o çocukluk yıllarından itibaren tutmuş olduğu oruç sayesinde aç ve susuzluğun deneyimini kazanmış, bununla birlikte yalan söylememek, üstüne elzem olmayan söze kulak asmamak, bakışlarıyla kimseyi rahatsız etmemek, kimsenin zararına adım atmamak, herkesin iyiliğine koşmak ve mazlumu elinden tutup kaldırmak suretiyle bir bakıma kendisine eşlik eden melekler gibi, o da melekleşmiş, kanatlanıp Yaradan’ına kavuşmak için ŞAHADETİ sevda haline getirmiştir.
İşte bu şerefli, asil tarihi, oruç mektebinin talebeleri, ruhları şad olası o yiğitler inşa etmiştir. Darısı bizim ve evlatlarımızın başına olsun…
Hayırlı Ramazanlar dileğiyle hoşça kalın sevgili dostlar.
Yorum yazarak Düzce Postası Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Postası Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Düzce Postası Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Düzce Postası Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Düzce Postası Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Postası Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Düzce Postası Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Düzce Postası Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Yorumlar
(16)Hayri Dertyanmaz - Sayın yazar her sene bir müslüman belde ağlıyor. Geçen sene Filistin, bu sene Halep ve Doğu Türkistan. Zulme ve küffara karşı birlik olup bu kara bulutları bir türlü dağıtamadık İslam dünyası üzerinden. Allah affetsin bizi. Dua edin Sayın yazar. Dua edelim inşallah.
Kaan Demirci - HOCAM YAZINIZ YİNE SÜPER OLMUŞ. TEK SOLUKTA OKUDUM ama ülkemizin sınırı yine kaynıyor. Ramazan ayı tefekkür için, bir arınma ve dua için mükemmel bir ay.. Bu fırsatı iyi değerlendirmemiz gerek.Ramazan’dan sonra Türkiye’yi daha zor görevler bekliyor.Suriye ve Irak hattındaki gelişmeler, DAEŞ, PYD, Musul, Kerkük meselesi, Kürt sorunu, Doğu Türkistan sorunu, göçmen sorunu ve terör daha can alıcı bir hal alabilir.. Hem güvenli bölge, hem terör, hem Musul ve Kerkük konusu ile bağlantılı olarak sınırötesi askeri hareketlilik sözkonusu olabilir. Zaten sıkıntılar hiç bitmiyor ki Müslüman topraklarında.
Dr.Ali TAŞ - Saygıdeğer Allaha karşı kulluk vazifelerini yapmış insanların duyduğu mutluluk, bütün dertleri alır, götürür. Ve müslüman, stressiz, taptaze bir biolojik mekanizma ile yeni bir yıla girer.
Hem gençleşmiş olarak, hem de Cennette kendisine verilecek olan ebedî gençliğin müjdesini ruhunda duyarak.
Hasan Halil - Hocam Oruç esnasında karaciğerin glikoz depolama görevinde de aşikâr bir rahatlama oluyor. Karaciğerin dokulardaki gerginliği kalkar. Karaciğerin hücre içi basıncı düşerek, emsalsiz bir biolojik zindelik doğurur. Bütün bu gerçekler yanında çağımızın insanı, sırf kendini tatmin için karaciğer testleri yaptırıyor. Ve her gün değişen rejim testlerinin peşinde koşuyor. Yarının insanı, inansın veya inanmasın, harika bir laboratuvar olan karaciğerini korumak için oruç tutacak.
Palandökenli - Evet…Ramazan ayı doyma ayı değildir. Aç ve susuz kalma ayı da değildir. Ramazan manen doyuma ulaşma ayıdır. Maddeye tapanlara inat manaya kulak verme ayıdır. Maddenin sultanlarına mana ile isyan ayıdır. Maddenin maskesini düşürme ve manayı kuşanma ayıdır. Rabbimiz (c.c.) bu bilinçle ramazanı idrak etmeyi ve “biz ramazan ayının çocuklarıyız” diyebilecek cesaret, fedakarlık ve basireti elde edebilmeyi nasip etsin inşaallah.
Hayri Öğretmen - Sevgili yazar, Bakara Suresindeki malum oruç ayetinde bizden öncekilere farz olunduğu gibi bize de farz olunduğundan bahsedilen Ramazanı anlamak için bizden öncekilerin ramazanını ve oruçla olan ilişkilerini idrak etmek gerekir. Sadece açlıkla bağdaştırılamayacak kadar derin bir terbiye, eğitim ve iman meselesi olan orucun ve Ramazanın değeri ancak bu şekilde ortaya çıkabilecektir.
Halil Samsunlu - Hocam askere gitme yaşı 18e indi galiba. Artık 20 yaş şartı yok sanırım. Türk Askeriyesi ile Oruç Mektebini kıyaslayıp benzerlik kurduğunuz son paragraf çok isabetli olmuş.
Halis Ahıskalı - Celal Hocam Ramazanda oruç tutuyoruz tutmasına ama endam ve organlarımızı, hâl ve hareketlerimizi oruçlu yapamadıktan, onlara da oruç tutturamadıktan sonra benim için (bizim için) yemekten ve içmekten sakınmamızda bir fayda yok sanırım. Eleştiriyi kendime ve genel olarak bizim gibi maneviyatı zayıf olan birtakım müslüman kardeşlerimize yöneltiyorum, YANLIŞ ANLAŞILMASIN. Aynı zamanda yönlendirme de yapıyorum. Kendimizi sadece açlığa alıştırmamalıyız. Hâl ve hareketlerimizi de alıştırmalıyız Ramazan orucuna. Yani orucumuz TAM ve MÜKEMMELE YAKIN olmalı. Günah bataklığına aldırış etmeden aç kalmanın ne faydası vardır? Aç kalan midenin ve suya hasret dudağın ne suçu vardır? Bütün uzuvları ile günahlara batmış olanların, elleri, ayakları, zihinleri, gözleri, kulakları bunca günaha ayak uydurmuşken, midenin ve dudağın bundan nasiplenmemesinin mantığı yoktur bence. ALLAH BİZİ AFF ETSİN.
Özgecan ASLAN - Bu ay hakla batılın birbirinden ayrıldığı, hakkın bütün delilleri ile meydana çıkıp batılın hakimiyetine son verdiği aydır. Bu ay içinde bin aydan değerli olan kadir gecesini barındıran ve hakka susamışları hakikat ile doyuran aydır. Bu ay neden yaratıldığını dünyaya daldığı için unutanların uyandırıldığı, kendi nefsini semirtenlerin uyarıldığı aydır.
Osman İmam - Sayın hocam sizin yazılarınızı vaazlarımda kullanıyorum bir mahzuru yoksa. Çok önemli bilgiler ihtiva ediyor Ramazanın hikmet ve faydalarıyla ilgili.
Ahıskalı Ali - Saygıdeğer hocam oruç sadece sindirim sistemini tanzimlemiyor ki. teneffüs sistemini, sinir sistemini ve s. de tanzimliyor. Örnek verecek olursak, oruç tutan kişi gün içinde sürekli yeyip içmediği için midesinde problem olmuyor ve soluk alıp vermesi de kolay oluyor. Aynı şekilde oruçlu kimse Ramazanda kızgınlık, öfke ve sinir bozukluğunun da iyi bir şey olmadığını, bu aya hurmeten bu tür sert davranışlardan uzak durulması gerektiğinin idraki içinde olduğu için öfkesine hakim oluyor ve bu da sinir sistemine, psikolojisine olumlu etki ediyor. En azından sinir hücrelerinin ölümüne engel oluyor, sürekli güleryüzlülük ve pozitif enerjiyle diğer insanların sevgi ve saygısını kazanıyor. Bu, Ramazan ayının hikmet ve faydalarından sadece birkaç tanesi.
Diyarbakırlı Hasan - Sn. yazar aynen yazmış olduğunuz gibi, insan da bir araba misali her ay olmasa bile her sene Rabbimin bize verdiği nimet ve bağışlanma ayı olan Ramazanda kulluk şuurunun içerisinde olup kendini temizleyebilmeli, bozuk parçalarını tamir ettirebilmeli, arabanın egzozu konumunda olan içindeki kötü düşünce ve kirleri dışarı atmalıdır. Hatta nafile ve yüksek maneviyatla tabir caizse arabada bulunan ilk yardım çantasını da yanında taşımalıdır. Ahiret azığını yani. Allah korusun yolda kaza maza olur, o zaman acil müdahale edilmesi gerekirse hayatını kaybetmesin diye.
Ruşen Alioğlu - “Geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi bizlerde farz kılınan oruç”(Bakara 183), manen doyuma ulaşma ve temizlenme ayı olan, bütün bir yıl türlü pisliklerle muhatap olan ruhun, iman deryasında yüzüp temizlenmesi ve yaratılışındaki paklığa dönüş yapması için Allah (c.c.) tarafından bizlere sunulan bir nimet bolluğu olan Ramazan ayınız mübarek olsun saygıdeğer hocam. Hocam Ramazanlar nasıl ki pisliklerden, nefsi arzulardan ve şeytanın pırangalarından temizlenme ayı ise, sizin de yazılarınız bizim içimizi aydınlatan, zihinlerimizi tazelendiren, okuma-öğrenme hevesine sevk ettiren önemli bir etkendir. Ramazanda size ve ailenize sağlık ve afiyet diliyorum hocam. Allah razı olsun. Yazınız müstefâd bir yazı olmuş. Keşke herkes istifade edebilse. Ama hocam emin olun OKUYUCULARINIZ İSTİFADE EDİYOR.
Almanyalı Kaan - Hocam şu mübarek Ramazanda bile o kadar çok şiddet var ki maneviyatın msi kalmamış müslümanlarda. çok kötü bir senaryo oynuyor batı bize, biz de onlara alet oluyoruz malesef. Allah korusun.öldüren de , öldürülen de müslüman. görüntü ve dünyaya verilen izlenim ise müslüman müslümanı öldürüyor izlenimi. almanyada yaşıyorum müslümanlara çok büyük baskı ve haksızlık var. bunun öncelikli sebebi tabii ki onlardan kaynaklanıyor ama ortadoğu ateşindeki müslümanların yaptıkları da buna çok büyük etki ediyor. keşke bunlar olmasa diyorum. keşke bu kara bulutlar artık yıllardır gitmeyen kara bulutlar ve ateş çemberi ortadoğudan artık gitse diyorum. Allahım içimizdeki münafıkları hainleri ayırıp içimizden çıkartsa diyorum. müslümanları bir an önce şeriat ve sünneti seniye üzerinde birleştirse diyorum amaaa.... biliyorum ki bu en büyük imtihanımız. Allah yüz akımızla çıkmamızı nasib eylesin.
Nezaket Ahmedova - Hocam elinize, gönlünüze ve de kaleminize kuvvet. Azalan maneviyatımızın hareketlenmesine vesile oldunuz. Yazınıza istinaden bir hadis aklıma geldi. Bir gün Resulullah (s.a.a), Cabir b. Abdullah’a şöyle buyurmuştur: “Ey Cabir! Bu Ramazan ayının gündüzünde oruç tutar, gecesinin bir bölümünü ibadetle geçirir, karnını ve namusunu temiz tutar, dilini korursa şüphesiz ki bu aydan çıkınca günahlarından da çıkmış olur.” Cabir şöyle arzetti: “Ey Allah’ın Resulü! Bu hadis ne kadar da güzeldir!” Allah Resulü şöyle buyurdu: “Ey Cabir! Bu şartlara riayet etmek ne kadar da zordur!”
Ne kadar da güzel bir hadis, değil mi?
Raşit Alioğlu - HOCAM RABBİM HER ANIMIZI SOHBETLE MUHABBETLE GEÇİRMEMİZİ NASİP ETSİN BİZLERE. İNANIN BU GENÇLİK SİZ BÜYÜKLERİMİZ OLMASA ELİNDEN TUTAN, GÖNLÜNE GİREN VE HİTAP EDEBİLECEK KİMSE OLMAYACAK. O YÜZDEN SİZ BÜYÜKLERİMİZİN KADR-U KIYMETİNİ BİLMEMİZ GEREKİYOR. SİZLERDEN İSTİFADE ETMEMİZ GEREKİYOR. SİZ VE SİZİN GİBİ DAVA SAHİPLERİ HAYATLARINI BU KUTLU YOLA FEDA EDİYORLAR. Bİ DE BİRTAKIM GENÇLERİMİZ BUNU ANLAYIP SİZİN GİBİLERDEN İSTİFADE ETSELER!!!!!! Hurmetler Sayın Hocam.
Yazılan yorumlardan Düzce Postası Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Sitemizin Topluluk Kurallarına uymayan yorumlar yayınlanmaz. Yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Düzce Postası Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Düzce Postası Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.