SEVGİLİ dostlar, geçtiğimiz 29 Mayıs Pazar günü, bundan tam 563 sene önce gerçekleşen İstanbul’un fethi, İstanbul Valiliği ile Büyükşehir Belediye Başkanlığının birlikte organize etmiş oldukları programla adeta bir şölen havası içinde Yenikapı toplantı ve gösteri alanında, ben de dahil, bir milyonu aşkın vatandaşımızın iştirakiyle kutlandı.
Fetih programları niçin önemli?
SEVGİLİdostlar şunu hiç unutmayacağız:Mekke’de 610’da “oku” emriyle başlayan insanlığın değişim süreci, İstanbul’un fethiyle devam etmiştir. Hatta denilebilir ki; 571’de gerçekleşen “Kutlu Doğum”a ‘hoş geldin’ dercesine, devrilen Kisra’nın sarayının sütunları, fethin 1453’te delik deşik ettiği Bizans’ın surlarındaki çatlağı taa o zaman oluşturmuştu. Zira, zaman ve mekana yemin etmişti Rabbimiz… Yere kapanan ağaçlar, dolup taşan vadiler, yıllar boyu yanmakta iken sönen ateşler, cıvıldaşan kuşlar, şayet o kutlu doğumdan haberdar idiyse, tarihî süreç içerisinde Bizans’ın surlarına doğru dörtnala, tozu dumana katarak koşan ve nallarından fışkıran kıvılcımlarla insanlığın yolunu aydınlatan o fetih ordusundaki atlar da, surlarda gedik açmak için birbiri ardınca patlayan yeni döküm toplar da,haberdardı o “Kutlu Doğum”dan.
Niceleri at sürmüştü, sarsılıp çatırdayan o surlara doğru… Kutlu Doğum’un insanlığa armağan ettiği O ‘rehber’ ve ‘örnek’ insanın müjdesine nail olurum diye… Onların kimisini toprak kalbine gömmüş, sonra da o toprak adını yine kendi koymuş, “Yerebatan” diye. İçlerinden birisini de toprak “şeref misafiri” olarak ilan etmiş. Üstelik istirahatgâhının sınırlarını bütün mahlukata tebliğ ve tefhim etmiş, bu uyarılara koyun-kuzular bile uymuş, şeref misafirini bağrına basan toprağın üstünde biten otlardan saygılarına binaen hiç otlamamışlar bile…
Müjde büyüktü… Zira “Kutlu Doğum”un kainata takdim ettiği “Örnek Şahsiyet”, “Şahit Örnek” şöyle demişti “Konstantiniyye mutlaka fetholunacaktır. Onu fetheden asker ne güzel askerdir, Onu fetheden komutan ne güzel komutandır.”
Herkes bu müjdeye nail olamazdı. Bazen gayret ve “cehd” de yetmezdi. Bir de nasip gerekirdi nasip... Genç Komutan O’nun adaşlarından biriydi… Adı “küçük Muhammed” anlamında “Mehmed” idi. Yaşı ise daha 21’di. Fethin şuuruna ermiş, imanlı, bilgili bir gençti. Tam altı dil biliyor, en az 3-4 sahada mimar ve mühendisti. Surları delik deşik eden topların dökümüne bizzat katılmıştı.
Bilgeliği ve yetişmişliğine rağmen, ilham kaynağı hocası Akşemsettin hep yanında, dua ve niyaz halinde idi. Yaradan lütfetmiş, canlı ve diri olan gönlüyle hocası, geleceğe dair umutlarının yoğunlaştığını hissetmişti içinde. Tam zamanında, uzayan kuşatmanın darlığını hissettiği bir anda, Genç Hocası,Genç Komutanı, gönlünde beliren “aydınlık gelecek”ten haberdar ediyordu; “Gönlünü ferah tut evlat, pek yakında fetih müyesser olacak” diye.
Bu şevk ve heyecanla atını Haliç’in surlarına doğru süren Genç Komutan şöyle haykırıyordu: “Ya ben Bizans’ı alırım, ya Bizans beni alır. Ya Ayasofya’da Ezanı- Muhammedi’yi okuturum, ya da Bizans’ın surları önünde şehit düşerim.”
Sonuç vermişti bu vecd ve teslimiyet… Koskoca donanma bir gecede Tophane’den; Şişhane ve Kasımpaşa sırtlarından Haliç’e indirilmişti. Günün aydınlanmasıyla meydana çıkan Haliç’in yeni manzarası Bizans’ı ümitsizliğe boğarken tam aksine Yiğitlerin kabaran iman ve şehadet aşkıyla hücuma yönelik azim ve gayretlerini artırmıştı. Nitekim bu aşk ve azimle Ulubatlı Hasan 29 Mayıs Salı sabahı bayrağı surlara dikmişti. Genç Komutan Fatih Sultan Mehmet yanında Fethin manevi mimarı hocası Akşemsettin olduğu halde, ordusuyla birlikte Topkapı’dan Ayasofya’ya doğru şehre girmişti.
Genç Komutan, artık adı “İstanbul”a dönüşen,fethedilmiş beldenin sahip ve hakimi olan devlet, millet, medeniyet ve anlayış adına “herkesin mal, can, ırz ve namusunun güven ve emniyet altında olduğunu, hangi dinden olursa olsun herkesin dini inanış ve ibadetinde özgür olduğunu” ilan ederek herkesin güven ve saygısını kazanmış, ama yoluna devam ederek, atını Haliç’e doğru sürdüğünde vadettiği gibi Ayasofya’da Ezan-ı Muhammedi’yi okutarak “Feth-i Mübin-i İslamı” tamamlamıştı.
Kara Salı
SEVGİLİ dostlar, Peygamberimizin müjdesi doğrultusunda İstanbul’un fethi, bizi, inananları, Muhammed Ümmetini ne kadar sevindirip mutlu ettiyse, aynı şekilde Hristiyan Batı blokunu, Bizans’ı, Doğu Roma’yı ve bunların medeniyet ve hayat tarzını benimseyip üstün belleyenleri de o ölçüde üzmüş ve ümitsizliğe boğmuştur.
Dolayısıyla aradan 563 sene de geçse, bunların İstanbul’un fethinin acısını unutmaları, fethin öcünü alma kin ve nefretinden kurtulmaları asla mümkün değildir. Onların medeniyet ve kültüründe “Salı”, hala “Kara Salı”dır.
Hala bunlar intikam peşindedirler
HATIRLARSANIZ “Gezi Olayları” diye adlandırdığımız, İstanbul’u yakıp yıkan o menfur günlerde, Bizans sevdalısı güruh, duvarlara kin ve nefretlerini kusmuklarıyla yazmışlardı; “zulüm 1453’te başladı” diye. Ne demek istiyorlardı, 1543 nere 2013 nere? 1453’te kim kime zulmetmiş? Peki bunlar 1453’te zulme uğradığını iddia ettikleri Bizans’ın çocukları mıydı? Bunların kim olduğu, yanlarında onlarla beraber çalıp oynayan, sürekli canlı yayın yapan Batılı Medya organlarından, Alman Parlamenterlerden ve ses sanatçılarından belliydi. Hepsi bir olmuşlar “intikam peşinde” koşuyorlar!
Yine Ankara’da, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Malazgirt Bulvarının açılışını yapacağı sırada Ortadoğu Teknik Üniversitesi önünde bir grup Bizans sevdalısı, Bizans askerlerinin miğferlerini giyerek, Malazgirt Bulvarının açılışını engellemeye kalkmışlardı. Bunlar da 1071 Malazgirt Zaferinin intikamını almak için ayaklanan çakma Bizans askerleriydi.
Bir başka örnek, bölücü örgütün güdümündeki partinin eş genel başkanı bir tarihte İstanbul Teknik Üniversitesi’ne gittiğinde, kendisini “Pontus Soykırım” mesajı ile karşılamışlardı. Farkında mısınız?Bütün karşı koymalar, halkın birlik ve beraberliğine vaki müdahaleler, fiziki boyutta yol su mahiyetinde halkın ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik işlere engel olmalar, toplumun milli ve manevi değerleriyle bütünleşmesine karşı çıkanlar hep Bizans kaynaklı organizelere dayanıyor.
Bugün de Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi, PKK’yı koçbaşı olarak kullanıp bütün vatan sathında fethin intikamını almaya çalışıyorlar. Ama herkes şunu iyi bilsin! 563 seneden bu yana fethin intikamını almak için gayret edenler, birlik ve beraberliğimizi bozma, vatanın bütünlüğünü parçalama yolunda kullanmış oldukları kuklalar, açtıkları çukurlara gömülerek boğuldular. Pek yakında o kuklaları üzerimize salanlar da açtırdıkları çukurlarda boğulacaklardır. Bunu herkes böyle bilsin.
İşte bunun için “Fetih Kutlamaları” bizim akümüzü yeni baştan tekrar doldurup, devletimizin bekası, milletimizin birliği, vatanımızın bütünlüğü yolunda “Kutlu Yürüyüş”ümüze seri adımlarla devam edebilmemiz için çok önemlidir.
Selam olsun Fetih ruhu içinde, Mekke’den yola çıkıp, Medine, Kudüs, Şam ve Halep üzerinden İstanbul’a ulaşan ve Feth-i Mübin’le bir çağı kapatıp, bir çağı açan yiğitlere.
Selam olsun o ruh ve manayı bugüne taşıyıp ona öncülük edenlere.
Selam olsun Fatih’in torunlarına.
Yazıklar olsun Bizans’ın uşaklarına.
Kalın sağlıcakla sevgili dostlar.
Yorum yazarak Düzce Postası Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Postası Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Düzce Postası Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Düzce Postası Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Düzce Postası Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Postası Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Düzce Postası Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Düzce Postası Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.