- 19.01.2023 12:49
- (23)
GEÇEN hafta “6’lı Masa’nın Görünmeyen Ortakları” başlığı altında ABD medyasının, bilhassa Washington Post’ta yayınlanmış olan bir analizi üzerinde durmuştuk. Söz konusu analiz, kendilerinden 10.175 km uzaklardaki bir ülkede gerçekleşecek olan bir seçim… Sanki onları çok ilgilendiriyormuş gibi ABD, bizim 2023 seçimlerimizi dünyanın en önemli seçimi olarak ilan ediyordu. Adama sorarlar; sana ne, seni ne ilgilendiriyor, diye.
Kendilerini dünyanın sahibi sanan ve bu doğrultuda bütün alemi sevk ve idare etmeye kalkan ANGLOSAKSONLAR ve onların öncüsü ABD, Türkiye’de Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesinden çok rahatsız olmuşlardı. Zira Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle, Türk milletinin kökü mazide olan ruh ve mana bütünlüğü içerisinde, millî hars ve karakteri doğrultusunda, bütün katmanlarının iştirakiyle, aynı temel ilkeler dahilinde bütünleşmiş bir millî yapı içinde, kısacası “hep birlikte Türkiye” olarak milletin iradesi bir noktada temerküz etmiş, buluşmuş, bütünleşmiş ve millet iradesinin açık seçik olarak bir noktada tecelli etmesi ile birlikte DEVLET’in gücüne de güç katılmıştı.
Nitekim kendilerini dünyanın sahibi sananlar, Türkiye’de gerçekleşen ve kısa zamanda etkinliğini göstermiş olan bu güçlü ve bir noktada temerküz etmiş olan millet iradesinin sonuçları doğrultusunda Ankara’nın dünya meseleleri karşısındaki etkinliğini itirafla kalmamış, “Erdoğan liderliğindeki Türkiye gittikçe güçleniyor” diyerek, asıl rahatsızlıklarını ortaya koymuş ve böyle bir sonucu asla istemediklerini de bütün dünyaya ilan etmişlerdi.
Emperyalistler o meş’um emelleri doğrultusunda, dünyanın dört bir tarafında akıttıkları mazlum kanına karşılık “biz oralara demokrasi götürüyoruz” kalkanını kullanıyorlardı. Bu güruh, bu günlerde de yeninden demokrasi havarisi kesilmiş ve bizim 2023 seçimlerimize yönelik, kendi gayretleri ile birlikte içimizdeki işbirlikçilerinin sadakatlarına güvenerek hedef belirlemiş ve ne yapıp edip “Erdoğan’ı engellemeliyiz” noktasında karar kılmış, bunu da “Analiz” adı altında yazılı medyalarında bütün dünyaya açıklamışlardı.
BUGÜN DE İNGİLİZ THE ECONOMİST DERGİSİ!
Diğer bir Anglosakson olan İngiltere, ABD’den geri kalır mı? Elbette ki, o da, sahip olduğu tarihi entrika derinliği doğrultusunda “hem nalına, hem mıhına” dedirtecek şekilde bir şeyler diyecekti. Nitekim Londra merkezli The Economist dergisi son sayısında, Türkiye’nin dış politikasını “agresif” likle vasıflandırdıktan sonra “NATO, Türkiye’yi kaybetmeyi göze alamaz” cümlesiyle, Türkiye’nin gönlünü alma gayretini gösterdikten sonra, dolaylı olarak Suriye operasyonuna ilişkin Türkiye’nin, Kasım ayında “Kimseden izin alacak değiliz” açıklamasından duymuş oldukları rahatsızlığı ima etmeye çalışıyordu.
Yine Türkiye’nin son 10 yıldan bu yana Afrika’da sürdürdüğü diplomatik yapılanma ve bunun sonucu, Afrika ülkeleriyle Türkiye arasındaki kültürel ve ticarî ilişkilerin gelişmesine yer vermişti. Aynı şekilde Orta Asya’da Türk Devletleri Teşkilatı bağlamında Türkiye’nin kardeş ülkelerle arasındaki ilişkinin konusunu ve kapsamını gittikçe genişlettiğine üzüntüsünü ima eder tarzda vurgu yapmıştı.
Bu arada, Türk SİHA’larını almak için bir çok ülkenin adeta sıraya girdiğini ifade ederek Türkiye’nin savunma sanayiinde elde etmiş olduğu gelişmeye dikkat çekmişti. The Economist’in vurgu yaptığı diğer bir husus da, bilhassa Balkanlar, Orta Doğu, Orta Asya toplumları söz konusu olduğunda, Türkiye’nin buralara yönelik, müşterek kültür ve tarihî verilerin konu edinildiği dizilerle bu coğrafyada ülkesinin saygınlığına katkı sunmuş olmasıydı.
Yine, Ukrayna’ya yönelik Rusya’nın deniz ablukasını hafifletmesi, tahıl ihracatının yeniden başlaması, gerçekleşen esir takası sürecinde Türkiye’nin üstlenmiş olduğu fonksiyon ve etkinlik dergi tarafından “iyi iş çıkardınız” şeklinde vasıflandırılmış ve Türkiye’nin bütün dünya tarafından takdir edildiğine vurgu yapılmıştı.
“Hem nalına, hem mıhına” belirlemesine örnek teşkil edecek diğer bir İngiliz analizi ise; “Türkiye’nin NATO için önemi” ifade edilirken, Türk askerinin Afganistan, Baltık, Bosna, Kosova ve Makedonya’da sergilemiş olduğu fonksiyon ve görev memnuniyet kaynağı olarak ifade ediliyor… Ancak NATO’ya bu denli katkı sunan Türkiye bu gün, Finlandiya ve İsveç’,in PKK ve FETÖ terör örgütüne mensup teröristleri kendi ülkelerinde barındırmakta olmalarına rağmen, Batı onların bu halini görmemezlikten gelerek, yine de Türkiye’yi bu ülkeleri NATO’ya katılma hususunda engellemekle itham etmektedir. Londra kaynaklı The Economist yapmış olduğu bu yorumuyla, ancak Batı’nın iki yüzlülüğünü ortaya koymuş oluyor. Zira herşey dünyanın gözü önünde gerçekleşiyor, dolayısıyla güneşin balçıkla sıvanması mümkün olamayacaktır.
Bu durum karşısında bize düşen görev ise; geçmişte ecdadımızın, onların dediğinin tam aksine yön belirledikleri gibi, biz de bizi çökertmek isteyenlerin arzu ve söylemlerinin tam aksine, ruh ve mana bütünlüğü içinde birlik ve beraberliğimizi pekiştirip, tarihi misyonumuz ve aklı selim doğrultusunda ülkemizi gerek ihracatta gerek savunma sanayiinde ve gerekse doğal gaz ve petrolümüzü bulup çıkarmada daha ileri noktalara taşımak olacaktır. Bu istikamette milletimizin yolu açık olsun. Allah yar ve yardımcımız olsun.
Kalın sağlıcakla sevgili dostlar.
Yorum Yap