- 2.02.2023 10:22
- (1)
SEVGİLİ dostlar; geçtiğimiz haftalarda, öncelikle ABD’nin önde gelen yayın organlarından Washington Post gazetesinin, hem dünya kamuoyuna yön verme, hem de bizim içimizdeki yandaşlarına yönelik vaadleri doğrultusunda, Türkiye’de gerçekleşecek olan 2023 seçimlerini dünyanın en önemli seçimi olarak ilan ettiğini, sonunda da “analiz” adı altında, “Erdoğan’ı engellemeliyiz” şeklinde hedef belirleyerek açıkça PERVASIZLIĞINI ortaya koymuş olduğunu sizinle paylaşmıştım.
Müteakip haftada ise diğer bir Anglosakson olan İngiltere merkezli yayın organı The Economist Dergisi’nin, daha kurnaz bir uslupla, bazen “iyi iş çıkardınız” tarzındaki ifadeleriyle takdir imasında bulunduğunu, bazen de; PKK, FETÖ gibi terör örgütlerine mensup teröristleri ülkelerinde barındırıp himaye eden Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya katılma talepleri karşısında Türkiye’nin kendi güvenliği ve terörle mücadele olgusu karşısında onlardan iyi niyetli bir ortağın göstermesi gereken dikkat ve özeni göstermelerini talep etmesi durumunda Türkiye’yi bu ülkelerin NATO’ya katılmasını engellemekle itham ederek, iki yüzlülüğün örneğini ortaya koymuş olduklarını size arzetmiştim.
Bu hafta da Alman Stern dergisi kapağındaki “Kundakçı Erdoğan” ibareli çirkin iftirasıyla birlikte Anglosakson ittifakının Türkiye’yi çökertme harekatına katıldığını görüyoruz. Türkiye’nin, Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan liderliğinde, bilhassa dış politikada sergilediği ve bütün dünyanın dikkatini çeken başarılarını gölgelemeye çalışan Batı, iftiraya dayalı, alçak-kara propagandanın bütün çeşitlerini sergileyerek etkin bir algı operasyonu yürütmeye başladı.
Nitekim bir önceki sayısında Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan’ı “dikdatör” olarak lanse eden İngiltere merkezli The Economist dergisinin ardından bu sefer de, Almanya merkezli Stern dergisi de benzer nitelikte sözüm ona, skandal bir analiz yayınlayarak “Sakson” ların her zaman “Anglo”ların yanında olduğunu adeta bir kere daha bütün dünyaya gösterdi.
PEKİ, “SAKSONLAR” KİMLERE DENİR?
Saksonlar; bu gün Hollanda, Almanya ve Danimarka’nın Kuzey Deniz kıyılarını, bir zamanlar işgal eden bir Germen kabilesinin adı idi. Tarihî süreç içerisinde Britanya’yı (bugünki İngiltere) yurt edinen ilk halk kitlesinin Kelt kökenli Britonlar olduğu kabul edilir. Daha sonra Adalara Kuzey Almanya’dan gelen Cermen kökenli Saksonlar ile birlikte, Angloslar ve Jütler adaya ayak basmıştı. İşte zamanla bu üç topluluk, birbirleriyle karışıp kaynaşarak Anglo-Saksonlar’ı oluşturdu ve Büyük Britanya’daki baskın toplum olarak günümüze kadar geldiler. Kısacası Saksonlar, yani Cermenler bugünki Britanya’nın-İngiltere’nin insan unsuru açısından ANA MAYASINI TEŞKİL ETMEKTEDİRLER.
Nitekim günümüzde her birimiz, “Alman Ekolü” veya “İngiliz Ekolü” vasıflandırmalarıyla bunların arasındaki bazı farklılıklara dikkat çekmek isteriz. Ama Türkiye’nin tarihî misyonu doğrultusunda, ruh ve mana bütünlüğü içerisinde, bizzat gücünü tarihinden ve öz varlığından alarak çevresinde ve dünyada etkin olması durumunda, Türkiye’nin çökertilip durdurulması söz konusu olunca bunların hepsi bir araya gelir ve en hafif tabiriyle “analiz” adı altında hiçbir iftiradan ve provokatif organizasyondan kaçınmazlar.
Üstelik, belirledikleri hedeflerine erişmeye yönelik onları ümitlendiren en önemli husus, üretmiş oldukları provokatif formülleri “demokratik yarış” adı altında, pratiğe yansıtacak olan içimizdeki yandaşlarının mevcudiyetidir.
İşte o yandaş grubu “Altılı Masa” adı altında kökü mazide olan onların kadim planı doğrultusunda geçtiğimiz günlerde bir araya gelmiş ve “Ortak Metin” adı altında, gerçekte Türkiye’nin geleceğini karartma vaadinden başka hiçbir özelliği olmayan taahhüdlerini kamuoyuna ilan etmişlerdi.
NİÇİN KADİM PLAN DEDİK!
Tarih tekerrürden ibarettir, derler… Elbette ki, olup bitenlerden ibret alınsaydı tarih tekerrür eder miydi hiç… Elbette ki etmezdi… Nitekim Osmanlı’nın son dönemleriydi… Batı Emperyalizmi, yine ayaklanmış, bizi tarihten silmek için her türlü yola başvurmaktan geri kalmamıştı. Ama devletin başında Abdülhamit Han olduğu müddetçe emellerine ulaşamayacaklarını da anlamışlardı… Dolayısıyla, ilk hedefleri Abdülhamit Han’ı indirmekti.
Emperyalist Blok adına Osmanlı’yı çökertmede öncülüğü üstlenmiş olan İngiltere’nin, bölgeden sorumlu ajanı Vambery, harekatın formülünü şöyle belirlemiş ve içimizdeki işbirlikçilerine yönelik şu talimatı vermişti; “içinizdeki parçalı muhalefeti birleştirmediğiniz sürece Abdülhamit’i indiremeyiz”
Aradan 110 yılı aşkın zaman geçmesine rağmen emperyalizmin çökertme taktiği değişmemişti… Günümüzde de Emperyalist Blok’un öncülüğünü üstlenen ABD adına Joe Biden, başkan seçildikten sonra, içimizdeki yandaşlarına aynı parolayı hatırlatmış ve “Muhalefet unsurlarını birleştirip desteklersek Erdoğan’ı indirebiliriz” talimatını vererek müşterek hedeflerine vurgu yapmıştı.
AYNI HEDEF DOĞRULTUSUNDA, BİZİMKİLERİNKİ SANKİ BİR YIKIM MUTABAKATI!
Dış belirleme ve yönlendirmeler doğrultusunda 6’lı Masa etrafında oluşturulan muhalif birliktelik ise her zamanki gibi on ikinci toplantısının sonunda da Cumhurbaşkanı adayını belirleyemedi. Ama bu güne kadar yapılanları yıkmaya, milleti ümitsizliğe, ülkeyi kaosa sürüklemeye yönelik, adeta Türkiye’nin geleceğini karartacak olan bir mutabakat metnini oybirliği ile kabul etti.
O kadar ki, ileride topak bütünlüğümüzü sarsacak şekilde Belediyeler üzerinden PKK’ya finans aktarımının önünü kesmeye yönelik hukuken başvurulan Kayyum uygulamasına son verileceği, böylece dolaylı olarak teröre devlet eliyle destek kapısının açılmış olacağı hususu, ortak metnin önemli bir mutabakat noktasını teşkil ediyordu.
Yine aziz milletimizin aile yapısını, neslimizin geleceğini tehdit eden, LGBT’yi destekleyen İstanbul Sözleşmesi’nin varılan mutabakat doğrultusunda geri getirileceği ilan ediliyordu.
Metinde ittifak edilen diğer bir nokta ise, darbeci FETÖ’cülere af getirileceği hususuydu. Bu mutabakatla 6’lı Masa, devletin bekasını hiçe sayarak, dış organizasyon ve haricî emir-komuta noktalarından aldıkları talimatları doğrultusunda millet iradesini devre dışı bırakmaya kalkışanları af ederek, KHK ile ihraç edilen FETÖ’cülere adeta göreve dönüş sözü verilmiş oluyordu.
Bütün bunlarla birlikte, Kanal İstanbul dahil bütün yatırımlar durdurulacak, şehir hastanelerinin kapısına zincir vurulacak, milletin evi olan Beştepe Külliyesi kapatılıp Çankaya Köşküne taşınılacak… Kısacası bunlar, adeta eski Türkiye’ye dönüşü bilfiil gerçekleştirmeyi taahhüt ediyorlardı.
Böylece kökü dışarıda olan efendilerinin arzuları doğrultusunda Türkiye’yi küçültüp dumura uğratacak, ama kendilerini garantiye alıp, ülkenin anahtarlarını da Küresel Efendilerine teslim edecekler.
Fakat boşa kürek çekiyorlar. Bu millet, irfan ve iz’an sahibidir. O’nun feraseti, irfan ve asaleti, izzet ve onuru, onun; kendisini çepe çevre kuşatan bütün olumsuzlukları dağıtıp , “yeter artık, söz milletindir” diyerek haykırmasını ve kendi geleceğini milletinin iradesi doğrultusunda belirlemesini temin edecek güç ve kuvvettedir.
Rabbim, kendi davasına her daim sahip çıkan aziz milletimizi her türlü tehlikeden korusun.
Kalın sağlıcakla sevgili dostlar.
Yorum Yap