- 9.02.2023 10:45
- (32)
Sevgili dostlar; daha dün denecek kadar yakın bir geçmişte 23 Kasım 2022’de, yine sabaha karşı saat 04.08’de, benzer sarsıntının biraz daha hafifiyle Düzce’li kardeşlerimiz uyanmışlardı. Hamd olsun ki, herhangi bir can kaybı ve yaralanma olmamış, mala gelen zararlarla birlikte, zeminin 6 km derinliğindeki bir noktadan yukarıya doğru vuran sarsıntı hepimizi tedirgin etmişti.
Ama bu sefer, 06.02.2023 Pazartesi, yine sabaha karşı, Düzce’deki sarsıntıdan tam dokuz dakika sonra saat 04.17’de merkez üstü Kahramanmaraş Pazarcık olan 7,7 büyüklüğündeki müthiş sarsıntı, sanki “Büyük Duruşma”ya doğru giden ömür çizgisinde, bütün ünlem işaretlerini beşer idrakinin karşısına çıkarır nitelikteydi.
O kadar ki o şiddetli sarsıntı, Kahramanmaraş Pazarcık merkez olmak üzere Gaziantep, Kilis, Adıyaman, Adana, Osmaniye, Hatay, Diyarbakır, Urfa, Malatya ve Elazığ’da mal ve can kayıplarına sebep olacak şekilde etkisini göstermiş, bununla birlikte Akdeniz, İç Anadolu ve Karadeniz bölgelerinde de hissedilmişti.
Bunun yanında, bu güne kadar beşerî tahminleri aciz bırakırcasına, emsaline pek rastlanmamış bir şekilde MUTLAK İRADE’nin tecellisi mahiyetinde, 7,7 şiddetindeki depremin üzerinden dokuz saat yedi dakika geçmesine rağmen, bu sefer merkez üstü Elbistan olacak şekilde, 7,6 şiddetinde ikinci bir büyük sarsıntı meydana gelmişti.
AFAT GERÇEKTEN BÜYÜKTÜ!
Geçtiğimiz Salı günü, saat 14.00 itibariyle sayın Cumhurbaşkanımız, birbirini takip eden bu iki büyük sarsıntıya yönelik kamuoyuna bir açıklamada bulunmuştu. Sayın Erdoğan’ın da, ifade ettiği şekliyle bu felaket, yalnız Türkiye’nin bu güne kadar yaşadığı depremler itibariyle değil, bütün dünya açısından bakıldığında, bugüne kadar gerçekleşmiş olan en büyük, en yaygın felaketlerden birisiydi.
Yalnız devletimiz, büyük bir kararlılıkla sarsıntının gerçekleştiği ilk andan itibaren bütün imkanlarıyla birlikte, seferberlik ruhu içerisinde çalışmaları başlatmıştı. Özel ekipler, sıkıntılı bölgelere ulaşmak için fedakarca mücadele etmiş ve fizikî şartların zorluğuna bakmaksızın tüm imkanlarını kullanarak arama-kurtarma çalışmalarını, aksatmadan en hızlı bir şekilde sürdürmeye koyulmuşlardı.
Depremzedelerin ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik bütün tedbirler en serî şekilde hayata geçirilmiş, bu doğrultuda; 07.02.2023 saat 14.00 itibariyle bölgeye 54 bin çadır, 102 bin yatak ve diğer ihtiyaç maddeleri gönderilmişti. Bununla birlikte Devlet, felaketin yaşandığı her ilimize, vatandaşlarımızın taleplerinin karşılanarak, ihtiyaç ve sıkıntılarının bir an önce giderilmesi için, o il ve ilçelere, orada görevli olan vali ve kaymakamlara yardımcı olarak ilaveten birer vali ve kaymakam göndermişti.
Üstelik depremden etkilenen her bir ilimize, oradaki işlerin aksamadan yerine getirilmesine yönelik bir Bakan’ın nezaret edeceği kararlaştırılmıştı. Ayrıca bölgeye 1000’e yakın ambulans, iki ambulans uçağı, beş bin sağlık personeli aktarılmış, acil yardım ve destek faaliyetleri için 100 milyar liralık bir kaynak ilgili kurumların emrine tahsis edilmişti.
NE EKERSEN, ONU BİÇERSİN!
Sevgili dostlar; biz tarih boyunca hep mazlumun yanında durmuş, onu düştüğü yerden çekip kaldırmışızdır. Ecdadımız her gittiği cephede karşısına çıkan zalime karşı, hep şu cümleleri tekrarlamıştır; “Siz, idareniz altındaki mazlumlara zulmetmeseydiniz, bizim buralarda ne işimiz olurdu? Biz, mazlumun üzerindeki zalimin zulmünü sona erdirmekle görevli Allah erleriyiz.”
Tarih boyunca bugüne değin, hep bu misyonun peşinde olduk. Dünyanın neresinde olursa olsun, bir felaketin vukuunda, mağdur olan insanların ızdırabını yüreğimizde hissettik… Onların ızdırabını dindirmek, yaralarını sarmak için hiçbir fedakarlıktan kaçınmadık.
Bu gün ise biz, dünyanın hatırı sayılır bir afatıyla karşı karşıya kaldık. Hem de mal ve can kaybının yoğun olduğu bir afet… Elbetteki, “beterin beteri vardır” kabullenişi içerisinde mevcut halimize şükredip, yaşadığımız olaydan gereken dersi çıkarıp, bundan böyle realitenin gerektirdiği tedbirleri almakta gecikmeyeceğiz.
Fakat, bütün bu can ve mal kayıplarına rağmen teselli bulduğumuz husus ise; başımıza gelen bu afet sonucu, karşılaşmış olduğumuz bu fiilî durumun, bizimle beraber komşularımızı, hatta bütün dünyayı hüzne boğmuş olmasıdır. Onlar da bizimle beraber üzüldüler, arama-kurtarma ekiplerini ülkemize, olay mahalline göndererek arama-kurtarma çalışmalarına bizzat katıldılar. İşte o ülkelerden bir kaçı; Azerbaycan, Pakistan, Kosova, Özbekistan, Kırgızistan, Meksika, Fransa, Japonya, Cezayir, Rusya, Hırvatistan, Macaristan, Almanya, Gürcistan, Arnavutluk, Bulgaristan, Sırbistan, Tayvan, Çekya, Lübnan ve Malta. Onların bu davranışı Türkiye’nin, “Dünya Devletler Ailesi” nezdindeki saygınlığının ifadesidir.
MASKELERİ DÜŞÜREN DEPREM!
Olay Gaziantep’te meydana geldi… 6 Şubat Pazartesi günü saat 13.24 sıralarında yaşanan ikinci depremde, kurtarma ekipleriyle birlikte, onlara yardımcı olmaya çalışan vatandaşlar, can havliyle, adeta “imdat” dercesine “Allahu Ekber” diyerek yüksek sesle tekbir getirmeye başlamışlardı.
Ama gel gör ki, vatandaşların en savunmasız anlarında Allah’ı anmaları, Millet İttifakı’nın bir numaralı savunucusu bir televizyonun Genel Yayın yönetmenini çok rahatsız etmişti. Hatta o kadar rahatsız olmuşki, vatandaşın “Allahu Ekber” demesine tepki göstermiş ve Twitter hesabından “Kurtarma çalışmaları sırasında “Allahu Ekber” diye slogan atmak nasıl bir zihniyettir?” diye paylaşımda bulunmuştu.
Fakat Anadolu insanının yaşamış olduğu bu olağanüstü hal karşısında Allah’ın yüceliğini haykırışına tepki gösteren o hasta zihniyete en güzel cevabı yine Gaziantep’te, depremden 30 saat sonra, enkaz altından çıkarılan bir hanımefendi bacımız vermişti. Bacımız, enkazın altından kurtarılınca, kendisini koruyup kollayan, onu yavrularına bağışlayan Allah’ın yüceliğini “Allahu Ekber, Allahu Ekber” nidalarıyla dile getirmiş, kurtarma ekibi dahil, oradaki kalabalık da tekbir getirerek ona eşlik etmişti.
İşte o hanımefendinin, tebrikler eşliğinde ortaya koymuş olduğu o hayat sevinci, yalnız adı “millet” olan, fakat özünde milletin değerlerine karşı duran bir oluşumun mensuplarına, Müslüman Türk Milleti adına verilmiş olan en net ve kesin cevaptı.
BİR BAŞKA ÖRNEK DAVRANIŞ!
Olağanüstü olaylar, şuur altı kabullenişlerin, baskılanmış sosyal değerlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlayan çok önemli olgulardır. Bu sosyolojik realiteye örnek teşkil edecek, sosyal medyada dolaşan bir paylaşıma rastladım;
Deprem bölgesine mensup illerimizden birinde, kurtarma çalışmaları devam ederken ekip, derinden gelen bir bayan sesinin varlığını tesbit eder ve çalışmalarını o yöne doğru yoğunlaştırır. Uzun gayretlerden sonra sese ulaşırlar. Dikkatli bir şekilde enkaz ayıklandıktan sonra, artık sıra hanım efendinin, olduğu yerden çıkarılmasına gelmişti.
Tam o esnada enkaz altındaki hanım efendi seslenir “bana bir başörtüsü verin” diye… Enkazı ayıklamaya çalışanlar ise aldıkları talimatı “Başörtüsü istiyor, Başörtüsü” şeklinde arkaya doğru aktarırlar. Kökü mazide olan bir asaletin, köklü bir imanın tezahürü olan bu talebe, hiç gecikmeden “Tamam, Tamam” diye cevap gelir. Hatta, hayatî tehlike içerisinde olup bir an önce rahat nefes alıp verebileceği bir ortama ulaştırılması gereken bir hanımefendinin bu talebi karşısında, kurtarma ekibinden “imanını seveyim ben, imanını” sesleri yükselir.
Getirilen başörtüsü ile başını bağladıktan sonra, Kurtarma ekibi “gel abla gel” diyerek hanım efendiyi enkazın altından çıkarır, tekbirlerle birlikte battaniyeye sararak sedyeye koyulan hanfendi ambulansa teslim edilir.
İşte, Müslüman Türk kadınının ana vasfı bu! İşte ailenin direği, evladı Mehmed’in, Hasan’ın, Ali’nin, Kemal’in saçına kına yakarak onu Çanakkale’ye, Sakarya’ya, Dumlupınar’a, Azez’e, Zeytin Dalı ve Barış Pınar harekatına gönderen, istikbalimizin teminatı ordumuzun insan unsurunun ana kaynağı, aile ocağımızın temel direği, analarımızın temel vasfı işte bu!
Rabbim bizi her daim öz değerlerimizle, temel vasıflarımızla yaşatsın, bizi o değerlerimizle haşreylesin.
Kalın sağlıcakla sevgili dostlar.
Yorum Yap