Prof. Dr. Celal ERBAY
Prof. Dr. Celal ERBAY

Yeni Yüzyıl Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı

Otoriter ve totaliter despotizmin en etkin zulüm dilimi; 28 Şubat!!!!

  • 2.03.2023 12:50
  • (7)

Yine bir 28 Şubat günüydü… Adına “post-modern” denilen, millet iradesinin üzerinden tankların yürütüldüğü o kara günlerden bu yana tam 26 yıl geçmişti. O günlerden akıllarımıza kazınan en belirgin izler ise; Sincan’da yürütülen tanklar ve ilim irfan yolundaki, Nene Hatunların torunları, gözü yaşlı başörtülü öğrenci kızlarımıza reva görülen zulüm olmuştu.

Millet iradesini belirlemeye yönelik, vatandaşın önüne konulan sandıktan çıkan sonuç doğrultusunda kurulan 54. Hükümet 28 Haziran 1996 da, milletin iş’arı doğrultusunda yönetim sorumluluğunu üstlenmişti. Ama, aradan fazla süre geçmeden, söylemlerinin ortak vasfı “millîlik” olan, hükümetin büyük ortağı ima edilerek; “hükümetin rejimi tehdit ettiği” hep gündemde canlı tutulmaya özen gösteriliyordu.

Nitekim Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, devrin merhum Başbakanının, 24 Ocak 1997’de Kayseri’ye yaptığı bir gezide, kendisini karşılayan parti örgütüne mensup kişilerin giymiş oldukları tek tip elbiseleri, soğuğa karşı başlarına taktıkları bereleri gerekçe gösterilerek, bu durumun “siyasi partiler kanunu”na aykırı olduğunu beyanla, Kayseri il örgütünün 30 gün içinde görevden alınmasını, aksi takdirde kapatma talebiyle Partisi hakkında dava açılacağını sayın Genel Başkana bildirmişti.

 31 Ocak 1997’de, Sincan belediye başkanı bir Kudüs gecesi düzenlemişti… Orada halkın, Filistinli kardeşlerimize yönelik İsrail’in uygulamış olduğu şiddete karşı göstermiş oldukları tepki “rejim tartışmaları”nı daha da alevlendirmişti.

Bunun üzerine 2 Şubat 1997’de, Sincan Belediye Başkanı hakkında soruşturma başlatılmıştı. Bununla da kalınmamış, 4 Şubat 1997’de 15 Tank ve 20 Kariyer, Sincan İlçe Merkezinden geçerek sivil halka gözdağı mahiyetinde Yenikent’teki tatbikat alanına kadar sanki bir geçit yapmıştı. Üstelik tankların geçtiği gün, Sincan Belediye Başkanı, dönemin İçişleri Bakanı, günümüzün 6’lı masasının kemmiyette 2. ağır ortağı olan sayın Akşener tarafından görevinden uzaklaştırılmış, ardından; DGM’de sorgulanıp göz altına alınmış ve beraberindeki 9 kişiyle birlikte yasa dışı silahlı çeteye yardım, halkı kin ve düşmanlığa tahrik iddiasıyla tutuklanmıştı.

Gel gör ki, millî iradeye yönelik ortaya konulan “göz dağı” içerikli bu eylemler, dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı tarafından “Sincan’da demokrasiye balans ayarı yaptık” cümlesiyle ifade edilmişti.

26 Şubat’ta devrin Cumhurbaşkanı, merhum Başbakan’a, rejim konusunda endişelerini dile getiren bir mektup göndermişti. Ve nihayet, 28 Şubat’a gelinmiş ve yaşanan bu olayların gölgesinde Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında MGK en uzun toplantılarından birini yapmıştı.

MİLLET İRADESİNİ YOK SAYAN VESAYET!!!

Vesayetin bu kadarına da PES artık… 8 saat 45 dk süren bu toplantıyla belki de MGK, tarihindeki en uzun toplantısını yapmış oluyordu. Milletin değerleri, millî kültür ve harsı, ruh yapısı ve manasını besleyen ana kaynakları “çağ dışılık” vasıflandırmasıyla adeta bir kenara itilmiş, bizi biz yapan üstün değerlerimiz ve onları besleyen kökü mazide olan kanal ve damarlarımız ile aramıza bir set çekmeye kalkışmışlardı.

Bu toplantıda, adeta “Türkiye’ye yeni bir sosyal ve siyasal istikamet çizilmiş, bununla beraber çizilen bu istikametin ana ilkeleri belirlenmişti.” Üstelik bu belirlemeyle kalınmamış, belirlenip açıklanan bu ilkelerin aksine davranışların, toplumun huzur ve güvenini bozucu nitelikte sayılacağı ve faili hakkında bazı yaptırımların zorunluluk arzedeceği açıklanmıştı. Bununla da yetinilmemiş, bütün bu hususlarda alınması gereken tedbirler bizzat Bakanlar Kurulu’na yönelik olarak talimatlandırılmıştı.

HALBUKİ DEMOKRASİLERDE HÜKÜMETLER MGK’DA DEĞİL, TBMM’DE KURULUR!!!

Demokrasilerde olması gereken kural, her ne kadar böyle ise de, 1 Mart 1997’de MGK, hükümetten yapılmasını istediği hususları 20 madde halinde sıralayarak, bunların uygulanmasını hükümete talimatlandırmıştı.

Devrin Başbakanı, her ne kadar, MGK kararları ve onların uygulanması hakkında, ortağıyla vaki mutabakatı doğrultusunda TBMM’de genel görüşme açılması hususunda Meclis Başkanlığı’na önerge vereceğini açıklamışsa da, diğer partilerin sert tepkileri karşısında bundan vazgeçmişti.

MGK kararlarının TBMM’de görüşülmeye açılma talepleri karşısında, zamanın Cumhurbaşkanı “MGK kararlarının uygulanmaması halinde, devletin yürümeyeceğini, uygulamayanların sorumlu olacağını” ifade ile aba altından sopa göstermişti.

Adeta ikili bir görünüm meydana gelmiş, MGK tarafı kendi içinde oluşturduğu BÇG= Batı Çalışma Grubu vasıtasıyla, artık kararlarının uygulanıp uygulanmadığını bizzat kontrol ediyor, hükümet tarafı da, Cumhurbaşkanı’nın “sorumluluk” uyarısından sonra kararların uygulanmasına yönelik, kendi içinde “Uygulama Komitesi” oluşturmuş oluyordu.

Ama, bu da boşunaydı… Zira millet iradesini ve o iradeyi besleyen, bu asil milletin ruh ve mana yapısını bütün mütemmim cüzleriyle birlikte devre dışı bırakmak isteyen, öz benliğine karşı yabancılaşmış olan o kesim, bu aziz milletin ruh ve mana bütünlüğü doğrultusundaki temel kabullenişi ve o kabullenişin pratiğe yansımasını, büyük bir cahillik içerisinde “laik cumhuriyete alternatif aramaya kalkışmakla vasıflandırıp, kökü mazide olan “MİLLİ İRADE” yi tehdit ederek yokluğa mahkum etmek istiyordu.

Nitekim o dönemde, MGK’nın önde gelen bir elemanına sormuşlardı; “Batı Çalışma Grubu ne kadar sürecek” diye… O’da cevap vermişti; “en az bin yıl” diye. Ama milletin özgür iradesi, değil bin yıl, aradan beş sene geçmesine rağmen, vicdanının sesini dinlemiş, ruh ve manasıyla bütünleşip kendisini yok sayanların bütün tedbir ve gayretlerine aldırmadan, tarihi misyonu doğrultusunda varlığını ortaya koymuş ve kendisini boğmaya çalışan, dahilî ve haricî çemberi kırıp atmıştı.

Üzüldüğümüz taraf ise; 28 Şubat’ta milletin iradesini yok sayıp, milletin değerlerini “çağdışılık”la vasıflandıranların karşısında boncuk boncuk terleyen, o erdemli insanların emaneti olan kurum ve kuruluşların bugün başında bulunan, onların varis ve temsilcileri 26 yıl önce, o erdemli şahsiyetlerin 28 Şubat’ta temsil ettikleri o misyon ve ruh yapısını yok etmeye çalışan zihniyetin, günümüzdeki  uzantılarıyla bu gün el-ele verip, onlarla birlikte ikbal peşinde koşmakta olmalarıdır...

Kalın sağlıcakla sevgili dostlar.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Postası Gazetecilik Matbaacılık Ticaret Ltd. Şti. (www.duzcepostasi.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (7)

  • Nadir Kurtalan
    Nadir Kurtalan
    5.03.2023 21:44

    Bir öğretmen abimiz vardı ve o yıllarda namaz kıldığı için soruşturma geçirmişti. Okullarına derse gelen Batı Çalışma Grubu (BÇG)'dan bir yüzbaşı öğretmen abimizi fişledi, her türlü psikolojik baskıya maruz bıraktı. Çok kötü günlerdi o günler. Allah bir daha o günleri yaşatmasın. Merhum Erbakan hoca çok direndi darbecilere karşı. Çok emeği var bu günlere gelmemizde. Mekanı Cennet olsun.

  • Tacettin Sarkamış
    Tacettin Sarkamış
    5.03.2023 21:11

    Yazınız yakın tarihimizi çok güzel yansıtmış Celal hocam. O zamanlar kapkaranlık dönemde safsatalarla faşizmin yanında duranlar şimdilerde günah çıkartıyorlar ne yazık ki. Ama bu günah çıkmaz. Seçimi kazanmış bir milletvekilini sırf başörtüsünden dolayı meclisten kovmak, okulu kazanmış öğrenciyi başörtüsü sebebiyle okuldan kovmak, işi hak etmiş çalışanı işten kovmak, hastayı hastaneden kovmak.... devlete çöreklenmiş devletsizlerin işiydi. O zamana direnen yiğit bacılar ve kardeşlere minnettarız.

  • Zülfikar Çakır
    Zülfikar Çakır
    5.03.2023 21:04

    Hocam gençliğimiz 90 sonrasına denk geliyor ve bu anlattığınız bütün olaylara tanık olmak çok farklı bir duygu. Film şeridi gibi gözümün önünden geçti.

  • Ahmet Yağız Aslantepe
    Ahmet Yağız Aslantepe
    5.03.2023 20:57

    Tek solukta okudum hocam yazınızı. Bu ülke neler yaşamız içim cız etti okurken. Utanç duyulacak bir tarihti 1997 yılı 28 Şubat tarihi. Tabii 12 Eylül ve s. tarihler de öyle.... İnsan o tarihleri her okuduğunda üzülür mü?!!!! Ne acayip şeyler yaşamış bu ülke siyasiler yüzünden, darbeci generaller yüzünden. Erbakan hocamız askerin siyasete karışmasına rağmen elinden geldiği kadar devleti idare etmiş, hep alttan almış, milletin yararına işler yapmıştır. RAHMETLE VE MİNNETLE ANIYORUZ.

  • Ökkeş Nurdağı
    Ökkeş Nurdağı
    5.03.2023 20:49

    Turgut Özal, Necmettin Erbakan, Muhsin Yazıcıoğlu..... Çok özleyeceğiz bu liderleri. Türkiye Erbakan'a, Muhsin Bey'e, Turgut Özal'a sahip çıkamayıp kaybettiğinde zaten kaybetmişti. Böyle liderleri kaybetmemeliydik. Değerlerini bilseydik vizyon sahibi olabilirdik dünyada. Her zaman bu milletin menfaat ve çıkarlarını düşünen bilgili bir siyasetçi olmuşlardır. Saygıyla anıyoruz hepsini. Ruhları şad olsun, mekanları Cennet.

  • Raşit Alioğlu
    Raşit Alioğlu
    5.03.2023 20:43

    RAHMETLİ ERBAKANIN KIYMETINI BİLEMEDİK .YÜCE RABBİM MEKANINI CENNET EYLESİN İNŞALLAH. DÖNEMİN BAŞBAKANI MERHUM ERBAKAN DÜNYAYI YÖNETECEK LİDERDİ ANCAK BASIN BUNU GİZLEDİ, HEP KÖTÜLEDİ VE SONUÇTA DARBE YAPTI. YASAKÇI ZİHNİYET HORTLADI, BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI GELDİ, YILLARCA SÜRDÜ VE TÜRKİYE YILLARCA KAYBETTİ.

  • Haydar BAYRAKTAR
    Haydar BAYRAKTAR
    5.03.2023 20:39

    Valla hocam bu ülke ne kadar badireler atlattı be ve bu ülkenin başına her fırsatta örmedik çorap bırakmadılar yazık bu halka, yazık bu ülkeme! Allah rahmet eylesin mekanı Cennet olsun merhum Necmettin Erbakan hocanın. Şimdi seveniyle, sevmeyeniyle anlamışızdır inşallah Erbakan'ın değerini. Hocaya eskiden hep mesafeli duranlar onun hayatını araştırdıkça gördüler ki çok büyük bir lidermiş. Onun döneminde toplum refah seviyesi çok yukarıda iken bir anda katakulle ile indirdiler merhumu. Yazık!

Mobil Uygulamalarımız

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız