- 6.04.2023 16:30
- (1)
Sevgili dostlar; 14 Mayıs’a sayılı günler kaldı. Belirlenen bu tarihte aziz milletimiz sandık başına giderek beş sene süreyle görev ifa etmek üzere hem Cumhurun Reisi’ni hem de yasama organının 600 üyesini belirleyecek. Elbette ki, yürütme ve yasama organlarının birbirinden bağımsız olması ve her birinin kendine özgü ilkelerinin bulunmasına binaen, her iki kurum da bizim için eşit saygınlığa sahiptir.
Öyle zannediyorum ki, tarih boyunca bütün Türk Devletleri’nin Başkanlık sistemiyle yönetilmiş olması ve bugüne kadar Devlet’in temel olgusunun Başkan’ın şahsında tecelli etmiş bulunması, sanki kamuoyunda Cumhurbaşkanının kim olacağı hususunu daha çok merak edilir hale getirmiş bulunmakta…
Bugün biz de, 14 Mayıs’ta kurulacak olan sandığa doğru dört adayla yürüyoruz. Bunlardan biri Cumhur İttifakı’nın adayı, Cumhurbaşkanımız sayın Erdoğan, diğeri; “Millet İttifakı” yakıştırması adı altında bir araya gelen muhalefetin adayı sayın Kılıçdaroğlu, diğer ikisi de, her biri ayrı ayrı 100’er bin sivil imza ile adaylıkları kesinleşen sayın İnce ile sayın Oğan… Çıktıkları bu yolda her birine başarılar diliyoruz.
Bu göreve talip olacak her bir şahsın özgül ağırlığına göz attığımızda onun, öncelikle itidal sahibi bir görünüm arz etmesi, beklenilen meziyetlerin başında gelir. Zira itidal, şahsiyetin iskeletini teşkil eder. O kadar ki, şahsın itidalli davranışı uysallığına yönelik yorumlandığı anda o, hemen dikleşmeden dik duruşunu ortaya koyar ve boynunun çekmekle koparılamayacağını fiilen göstererek, bilhassa dış yönlendirmelere kapalı olduğunu açıkça gösterir.
O; ilkelidir! O kadar ki; şayet bir zamanlar “Bir partinin Genel Başkanı Cumhurbaşkanı olmamalıdır” demişse o, bu sözüne rağmen ya aday olmaz, ya da aday olmuşsa Genel Başkanlık görevini bırakır.
O; öz değerleriyle bütünleşmiş, milletinin milli kültür ve harsını özümsemiş, bu doğrultudaki bilgi ve temel kabullenişlerini bilince dönüştürmekle kalmayıp, onları davranışlarına yansıtmış, inanç ve derin kabullenişlerinin pratiğe yansımış hali demek olan, motif ve ritüellerin müşahhas görünümlerini her yer ve zamanda, onları tanıyan, bilen ve onlara saygı ve hürmette asla kusur etmeyen saygın bir şahsiyettir.
DOLAYISIYLA, taa Mevara’ün- Nehir’den Batı’ya doğru, İla-i Kelimetullah uğruna yollara düşüp zalime dur diyen, mazlumu elinden tutup kaldıran Selçuklu-Osmanlı pratiğinin, tarihî misyon ve sorumluluğunu güncelleyip onu bugünlere değin taşıyan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Cumhurbaşkanı adayı sıfatıyla O, her bir mümeyyiz ve farik vatan evladının kıbleye dönüp Yaradan’ın huzurunda kıyama durduğu, rukü ile birlikte yalnız Hakkın huzurunda eğilip büyük bir vecd içerisinde, üzerinde yere kapanıp SECDE ettiği, bu sebeple de özel adı “SECCADE” olan, bin yıldan bu yana sırf bu maksatla kullanılan bir secdegah’ın üzerine, sokakta gezip tozduğu, lavaboya girip çıktığı ayakkabılarla basmaz. Aksi takdirde milletin izanını, vicdanını, kültür ve irfanını çiğnemiş olur.
Kaldı ki, Peygamber soyundan geldiğini, Kur’an’ı ezbere bildiğini etrafta dillendirmek suretiyle sürekli muhafazakar camiaya göz kırpan bir adayın sokakta gezdiği ayakkabılar ile bu aziz milletin secdegahına basıp onu ayaklarının altına alması, onun halkın hassasiyetine ne kadar yabancı olduğunun en bariz göstergesidir. Nitekim bir takım CHP’liler “Ne var bunda, bir metre bez parçası” diyerek olayı basitleştirip halkın tepkisinin önünü almaya çalışmışlardı. Tam da sayın adayın, geçmişte, Başörtüsü için “Ne önemi var efendim, bir metre bez parçası” dediği gibi.
“SANA SÖZ” SLOGANININ ALTINDA YATAN PSİKOLOJİK GERÇEK!
Sözünün eri, ağzından çıkanı kulağı duyan şahsiyetlerin geçmişine baktığınızda, onların sözünü yere düşürmeyen, söz verdiğinde sözünü yerine getiren, yapacağım dediği işi verdiği sürede tamamlayan kişiler olduğunu görürsünüz. Onlar yalan söylemezler, hele hele belirlemiş oldukları hedeflere varabilmek için asla başkalarına iftira atmaz, haksız isnatlarda bulunmazlar. Dolayısıyla, onların ileriye dönük vaadlerini “size söz” diye teyit etmelerine gerek yoktur.
Ama sizin yalan söyleme ve başkalarına haksız isnatta bulunma alışkanlığınız, bir değil bir çok mahkeme kararıyla tescillenmişse, üstelik attığınız iftiralar sonucu aleyhinize hükmedilen kabarık tazminat miktarlarını, mağdur ettiğiniz karşı tarafa ödeyebilmek için dostlarınızla birlikte, aranızda bir fon oluşturmuşsanız, elbette ki “sana söz” “sana söz” teyitleriyle birlikte vaadlerinizi desteklemek mecburiyetinde kalacaksınız.
Bütün bunlara rağmen şunu iyi bilmiş olmalıyız ki; “sana söz, bahar gelecek” şeklindeki vaadlerle birlikte onlar ancak Kandil’e, Pensilvanya’ya bahar getirebilirler. Yoksa, onların bahar dediği, haksız bir şekilde adını kullandığı bu aziz millet için karakıştan başka bir şey değildir.
İŞTE İSPATI!
Geçen haftaki “Peki Kılıçdaroğlu Kimin Adayı” başlıklı yazımda, Kılıçdaroğlu’nun adaylığının açıklanmasını müteakiben, Kandil’den gelen talimat doğrultusunda HDP, bizzat kendi adayını göstermeyip Kılıçdaroğlu’nun adaylığını desteklediğini sizinle paylaşmıştım. Aynı şekilde Kandil’de konuşlanan PKK’nın elebaşlarından Murat Karayılan, Duran Kalkan ve Mustafa Karasu’nun Kılıçdaroğlu lehine HDP’ye yönelik talimat niteliğindeki açıklamalarını da ifade etmiş, hassaten Karasu’nun “Kılıçdaroğlu için gerekeni yapın” şeklindeki talimatının altını çizmiştim.
Bu hafta da yukarıda adını saydığımız elebaşlarının dışında yine PKK’nın azılı öncülerinden biri olan Bese Hozat’ın Avrupa’da yayın yapan terör örgütüne mensup televizyonlara yapmış olduğu açıklamayı size aktaracağım. Bese Hozat, Kandil’le anlaşmalı olarak televizyonların karşısına geçip “Seçimlere kadar terör eylemlerine ara verdik” diyordu.
Pekii PKK, niçin böyle bir karar aldı? Elbette ki, HDP ile Kılıçdaroğlu arasındaki mutabakatın zarar görmemesi için… Kısacası Kandil adına PKK’nın elebaşlarından Bese Hozat şunu demek istemişti; “Kılıçdaroğlu’na zarar gelmesin diye, seçimlere kadar Millet İttifakı lehine eylemlerimizi durdurduk.”
Bütün bunlara rağmen herkes şunu iyi bilsin ki; “yerel yönetimlere özerklik” ve “özgürlük” kavramlarının gölgesinde oluşturulan hayaller doğrultusunda, “size sözüm olsun” güvencesiyle vaad edilen baharlar, olsa olsa ancak Kandil ve Pensilvanya için yolu gözlenen baharlar olabilir.
Ama Devleti’nin bekasını, vatanının bütünlüğünü, milletinin birlik ve beraberliğini esas alan bu aziz Devletimiz için o vaad edilen baharlar fırtınalı, kasırgalı günlerin, kara kışların hüküm sürdüğü mevsimlerin başlangıç günlerini teşkil eder ancak. İnşallah Rabbimin yardımlarıyla milletimizin engin feraset ve irfanı sayesinde sandıktan çıkacak olan ortaya koyacağı irade-i milliye ile başkalarının hayal ettiği fırtınalı günlere fırsat vermeyecektir. Gayret bizden başarı Allah’tan.
Kalın sağlıcakla sevgili dostlar.
Yorum Yap