Sevgili dostlar; 13.11.2023, saat 1.38 itibariyle vaki açıklamalarda, Gazze’de can kaybının 11.180’den fazla olduğu, yaralı sayısının ise 28 bin 200’ü aştığı ifade edilmişti.

Bu gün, günlerden Perşembe… Gözü dönmüş, hala mazlum kanına doymamış, insanlık düşmanı İsrail, vaktiyle merhum Akif’in ifadesiyle”… hani tâuna da züldür bu rezil istila” dedirten zulmün pratiğe yansıdığı günlerde, ufacık bir karaya saldıran “kimi hindu kimi yamyam, kimi bilmem ne bela” damgalı sırtlan sürüsünün vahşetini hiç aratmayacak şekilde, aradan yüzyılı aşkın zaman geçmesine rağmen, yeniden hortlayan Emperyalist-Siyonist Birlikteliğin, teşvik ve desteğiyle zalim İsrail, bebek kadın yaşlı demeden Filistinli kardeşlerimizi öldürmeye devam ediyor.

Ne kadar öldürseler öldürsünler, bilsinler ki; biz öldürmekle tükenmeyiz. “Biz bir ölür bin diriliriz.” Bu sözü biz uydurmadık, onu zamanlar heceledi, asırlar dillendirdi ve böylece beşeriyetin idrakine nakşedildi…

Nitekim bir zamanlar eski dünya, yeni dünya, bütün siyonist ve emperyalist blok, çehreleri başka, dilleri ve derileri rengarenk olmasına rağmen, en kesif ordularıyla yol bulup geçmek için Marmaray’a, sarılmışlardı bilmem kaç donanmayla küçücük bir karaya… Çehreleri, dilleri ve derileri farklıydı ama vahşetleri birbirine denkti. O kadar ki, madur ve mazlum kitleler birbirine soruyorlardı, tam da bugünki gibi “Hani nerede -gösterdiği vahşetle- bu bir Avrupalı” diye.

Artık onların abartılı cümlelerle dillendirdikleri, sözde medeniyetlerinin maskesi düşmüş, bütün yüzsüzlükleri ve namertlikleri ayan beyan ortalığa yayılmıştı. O kadar ki, aylarca mehmetciğin karşısında durup, içlerinde sakladıkları kirli sırlarını hayasızca kusmuşlardı.

ARADAN 108 YIL GEÇTİ, AMA ZALİMLERİN KARAKTERİ HİÇ DEĞİŞMEDİ!

Bundan birkaç gün önceydi; Fransa Cumhurbaşkanı Macron, hiç beklenmedik bir şekilde “Bebekler, kadınlar, yaşlılar bombalanıp öldürülüyor. Bunun hiçbir gerekçesi yok, İsrail’i durmaya çağırıyoruz” diye bir açıklamada bulundu. Herkes gibi ben de şaşırdım; Macron nasıl böyle bir açıklama yaptı diye… Aradan fazla vakit geçmedi, İsrail Başbakanı eli kanlı Netanyahu’dan mukabil bir açıklama geldi; “Fransa Cumhurbaşkanı, İsrail’e yönelik iddialarında hata yaptı” diye. Üstelik gerçekleri ters yüz ederek Gazze’de ölen sivillerin sorumluluğunu Hamas’a yükleyerek İsrail’i temize çıkarma yüzsüzlüğünü bile göstermişti.

Bunun üzerine Macron, geçtiğimiz Pazar günü, İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’u arayarak, İsrail’i “sivilleri hedef almakla” suçlamadığını, böyle bir kastının olmadığını ifade ile tabir caizse İsrail’den fiilen özür dilemişti. Üstelik işlenen bütün cinayetlerden İsrail’i aklarcasına İsrail’i masum sivillere kasıtlı olarak zarar vermekle suçlamadığını, aksine İsrail’in meşru hakkını desteklediğine vurgu yaparak, İsrail’in Gazze’yi adeta yok etme savaşına tam destek verdiğini açıkça ifade etmişti.

Bunlar birbirinin ayağına basmaz, kaypaklık ve ikiyüzlülük bunların temel karakteridir. Bunlar, kurtla kuzuyu yer, sahibiyle oturup birlikte ağlarlar. Bunlar dünyayı bölüşmüşlerdir. İsrail’in bu gün Gazze’de yaptığını, Fransa dün Afrika’da yapmıştı. Yarın öbür gün, yine yapmaya devam edecektir. Dolayısıyla, emperyalist-siyonist blok olarak bunlar, her daim birbirlerini destekleyecek ve sorumluluğu hep abalının üzerine yıkacaklardır. Üstelik vuracak, kıracak, kadın-çocuk, yaşlı demeden öldürecekler ama madur ve mazlumu ağlamaya koymayacaklardır.

PEKİ BİZ OLAYLARA SEYİRCİ Mİ KALACAĞIZ!

Elbetteki biz, olaylara seyirci kalamayız. Önce şu husus, gayet iyi bilinip bellenmelidir; başta dünyanın ağalığına soyunup, bu kabulleniş içinde dünyaya nizam vermeye kalkan ABD olmak üzere, büyüklükleri mazluma ve madura verdikleri eziyetle doğru orantılı olan sözde büyük devletler “ben de siyonistim” yarışına girmişken, bir tek Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkanı sayın Erdoğan, Hamas’ın bir terör örgütü değil, tam aksine İsrail’in, Filistinlileri çocuk-kadın, yaşlı demeden soykırımına tabi tutup, Filistinli Müslümanların vatanlarını gasben ellerinden almasına karşı koyma ve can güvenliklerinin korunmasına yönelik bir Nefs-i Müdafa organizasyonu olduğunu bütün dünyaya ilan etti.

Aynı şekilde, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkanı sıfatıyla sayın Erdoğan öncülüğünde İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ortak Zirvesi Suudi Arabistan Riyad’da toplanmış yayınlanan Ortak Bildirge ile bütün dünyanın dikkati, okulları, hastaneleri, hatta ambulansları bombalayıp, hasta-yaralı, çocuk-kadın demeden sivil halkı öldürerek insanlık suçu işleyen İsrail’in üzerine çekilmişti.

Yine ortak bildiride, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun alçakça işlenen bu katliamı kınaması ve savaş suçu olarak kabul etmesi istenmişti. Aynı şekilde bildiride Uluslararası Ceza Mahkemesinin İsrail’in işlemiş olduğu bu savaş suçuna karşı başlatmış olduğu soruşturmayı bir an önce tamamlamasının gerekliliğine vurgu yapılmıştı.

Ortak bildiride, ayrıca tüm devletlerin, İsrail’e silah ve mühimmat ihracatını derhal durdurmaları çağrısı yapılmış, bununla birlikte Gazze’ye yönelik ablukanın kaldırılması ve Uluslararası insanî yardım konvoylarının Gazze’ye girmesine izin verilmesine dikkat çekilmiş, nihaî olarak iki devletli çözüm olmadan adil ve kalıcı barışa ulaşılamayacağının altı çizilmişti.

PEKİ YETERLİ Mİ?

Hayır, yeterli değil… Kudüs bize Hz. Ömer (R.A)’ın, Selahaddin Eyyubî’nin, Yavuz Sultan Selim’in, Kanunî Sultan Süleyman’ın yadigarıdır, emanetidir. Hele TRT’de, geçtiğimiz Pazartesi yayınlanmaya başlayan “Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubî DİZİSİ”nin ilk bölümünde Emir Nureddin’in, Selahaddin Eyyubî’nin doğma anası Fatıma Sultan’ın ve doğma babasının fedakarlıklarına muttali olduktan sonra, bütün samimiyetimle ifade ediyorum ki, yaptıklarımız veya yapılanlar yeterli değil… Bizim yaptıklarımız muttali olduğumuz bu fedakarlıklar karşısında devede kulak bile değil.

Allah kardeşlerimizin yardımcısı olsun. Bizlere kaldıramayacağımız yük yüklemesin. Allah, düşmanlarımızı ıslah etsin…

Kalın sağlıcakla sevgili dostlar.