Röportaj konuğumuz: Prof. Dr. Ayşegül İlhan Mutlu

Türkiye'deki başörtüsü sorunundan ötürü yurtdışında okumaya mecbur kalan ve Viyana'daki tıp fakültesini 4,5 yılda bitiren Düzceli Prof. Dr. Ayşegül İlhan Mutlu, kariyerini öğretim üyesi olarak sürdürüyor. Onkoloji alanında bilimsel çalışmalar yürüten 38 yaşındaki Mutlu, Avusturya ile Türkiye arasındaki denklik problemlerinin çözülmesi halinde Türkiye’ye gelmek ve ülkesine faydalı olmak istediğini söylüyor.

Röportaj konuğumuz: Prof. Dr. Ayşegül İlhan Mutlu
9.03.2022 - 10:01
Özel Haber

Sizi tanıyabilir miyiz? Kendinizden bahseder misiniz? Özel bir ilgi alanınız var mı? Yapmaktan keyif aldığınız şeyler neler?

DÜZCE İMAM-HATİP LİSESİ’NDEN MEZUN OLDUM

İsmim Ayşegül İlhan Mutlu. 1984’te Düzce'nin Gürcü Çiftlik Köyü’nde doğdum. Babam Arapça öğretmeniydi. Annem ev hanımı. Babamın mecburi hizmeti dolayısıyla ilkokulu Türkiye'nin farklı şehirlerinde okudum. Sonra ortaokul 1. sınıftayken Düzce’ye tam dönüş yaptık. Düzce Anadolu İmam-Hatip lisesinde 1. sınıftan itibaren okumaya başladım, lise sona kadar bu okuldaydım. 2002 yılından itibaren de tıp fakültesini okumak için Viyana’ya geldim. Tıp fakültesini okudum. Ondan sonra uzmanlık eğitimi, yandal eğitimi, üniversitedeki akademik kariyer basamaklarında Viyana Üniversitesi’nde tamamladım. Şuanda Viyana Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji ana bilim dalında öğretim görevlisiyim. Aynı zamanda da üst sindirim yolu hastalıkları biriminin başkanıyım, profesörüm. Koleksiyon yapmayı, gezmeyi çok severim. 40’a yakın ülke dolaştım, pandemi başlayana kadar. Pandemi olmasaydı bu süreçte ekstradan bir kaç ülke dolaşırdık, kısmet olmadı. Onun haricinde kitap okumayı çok severim. Yaklaşık 1000 kitaplık bir kütüphanem var. Yemek yapmayı severim.

Ne kadar süredir yurt dışında yaşıyorsunuz? Yurt dışında okumayı tercih etmek zor oldu mu? Ne gibi zorluklar yaşadınız?

YURT DIŞINA ÇIKMAK BENİM İÇİN BİR SEÇİM DEĞİL, BİR MECBURİYETTİ

2002 yılından beri yurtdışında yaşıyorum. Yurtdışında okumak benim tercihim değildi, mecburiyetimdi. Çünkü 1998-99 ve 2000 yıllarında Türkiye'deki durum malum. Başörtülü bir İmam-Hatip öğrencisi olarak benim Türkiye’de bir üniversitede okumam mümkün değildi. Şehrimde, ilimde, okulumda başarılı bir öğrenciydim. Nitekim üniversite sınavında da oldukça iyi bir puan yaptım, Türkiye 206.’sı oldum. Ancak yine de istediğim Tıp Fakültesi’ne, hatta en düşük puanlı Tıp Fakültesi’ne dahi giremedim. Öyle olunca yurt dışına çıkmak benim için bir seçim değil, bir mecburiyetti. Zorluklar tabi ki çok yaşadım başta. Düzce’yi çok seviyorum. Biz dört kız kardeşiz. Muhafazakar, kendi halinde bir Anadolu şehri ve bir Anadolu ailesi. Evin en büyük kız çocuğu olarak bir su faturası dahi ödememişsiniz. Evinizde bir pilav bile yapmamışsınız, çünkü çok ders çalışırdım. Bu alt yapıdan gelip bir anda Avrupa'nın göbeğine düşüyorsunuz. Ciddi bir kültür şoku yaşıyorsunuz. İngilizceydi bizim dilimiz, orada Almanca öğrenmek durumda kaldık. Dilini bilmiyorsunuz, kültürünü bilmiyorsunuz, ailenizden uzaksınız, o sırada Türkiye'de çok ciddi hem siyasi, hem ekonomik kriz var. Bunların hepsi bizi çok yormuştu ve üzmüştü.

6 yıllık üniversiteyi 4,5 yılda tamamladığınızı öğrendik? Bu süreçten bahseder misiniz?

ÇOK BÜYÜK BİR KISMET İLE ESKİ SİSTEMİ YAKALADIM

Sistemin tam değişikliğe uğrayacağı bir sırada ben başladım üniversiteye. Yeni sistem sınıf sistemiydi. Birinci sınıf, ikinci sınıf diye devam etmemiz gerekiyordu. Kısaltma imkanımız yoktu. Çok büyük bir şans ve çok büyük bir kısmet ile eski sistemi yakaladım. Eski sistem de kredili sistemdi. Kredili sisteme geçince fazla çalışıyorsunuz, erken bitiriyorsunuz, yazları, tatillerde staj yapabiliyorsunuz, üstten ders alabiliyorsunuz. Çok şükür 6 yıllık üniversiteyi 4 buçuk senede bitirmeye muvaffak olduk.

Neden onkoloji? Bu alanda ne gibi çalışmalarınız var? Bu bilim dalına ne gibi katkılarınız oldu?

İNSANI SÜREKLİ DİRİ TUTAN, CANLI TUTAN BİR BÖLÜM

Aslında ben nefrolojide başladım doktorama. Böbrek çok hoşuma giden, kompleks bir organ. Bölüm çok hoş. Ancak doktoramı yaparken onkolojideki bir hoca ile birlikte çalışmamız gerekti. O sırada bilim çalışmamdan çok memnun olunca beni kendi departmanına davet etti. ‘Gel bizim departmanda asistanlığa başla, burada birlikte çalışalım’ dedi. Onkoloji bölümü aslında o zamana kadar benim çok aklımda yoktu. Oradaki çalışma ortamının güzel olması beni cezbetti. İyi ki o şekilde kararımı vermişim. Çünkü onkoloji çok hızlı gelişen bir alan. Bir hafta gelişmeleri takip etmezseniz, geri kalabiliyorsunuz. İnsanı sürekli diri tutan, canlı tutan bir bölüm. Bu beni çok mutlu ediyor. Biz de şu anda zaten hedefe yönelik tedavi, aşı tedavileri üzerine çalışıyoruz. Bu konuda da yine katkılarımız oldu bilim dünyasına. Özellikle üst sindirim sistemi hastalıklarının aşı tedavisine verdiği ve hedefe yönelik tedavilere verdiği cevaplar konusunda çalışıyoruz. Benim uzmanlık alanım da zaten bu. Çok insanın ilgisini çeken konular. Hangi hastanın bu tedaviden fayda görebileceğini bulabilirseniz, hastalar gerçekten çok fayda sağlıyorlar bu tedavilerden.

Mesleğinizde ulaşmak istediğiniz nokta neresi?

BUNDAN SONRAKİ İSTASYON İNŞALLAH AVRUPA OLUR

Avusturya için ulaşmak istediğim noktaya neredeyse ulaştım diyebilirim, uzmanlık alanım olarak. Şimdi bu ulaşmış olduğum noktayı Avrupa'ya taşımak istiyorum; gerek Avrupa Kanser Araştırmaları Birliği’nde, gerekse Onkolojik Araştırmalar Birliği’nde. Aslında ulaşmak istediğim belirli bir nokta yok. Bu kişinin kendisini sınırlaması olur. Bu bir süreç. Bu süreç de kendimizi geliştirdiğimiz, sürekli farklı farklı istasyonlarda durduğumuz bir süreç. Şu anda Avusturya noktasında duruyorum. Bundan sonraki istasyon da inşallah Avrupa, Avrupa Birliği çapında olur.

Aynı zamanda annesiniz. Bu sizi zorluyor mu?

ZORLUYOR, AMA İNŞALLAH ÇOCUĞUMU ZORLAMIYORDUR

Evet, tabii ki de bir anneyseniz aynı zamanda bu sizin çok yönlü olmanızı gerektiriyor. Yoksa bir yerden bir yer açıkta kalıyor. Beyninizin de deli gibi işlemesi gerekiyor. Zorluyor, ama inşallah çocuğumu zorlamıyordur. Şu anda çocuğum 6 yaşında olduğu için şimdilik sonucun ne olacağını ben kestiremiyorum. Ama iyi anne olmaya çalışıyorum. Bu benim için en büyük hedef.

Düzce’ye sık gelebiliyor musunuz? Sizce Düzce nasıl bir şehir?

HER 2-3 AYDA BİR GELİRDİK DÜZCE'YE

Düzce’ye sık geliyorum, benim memleketim. Anne-babamın yaşadığı, ailemin, kardeşlerimin, arkadaşlarımın olduğu, bütün çocukluk ve gençlik anılarımın yaşandığı şehir. Özellikle pandemiden önce çok sık, yani her 2-3 ayda bir gelirdik Türkiye'ye, Düzce’ye. Ama pandemi bunu çok etkiledi. Pandemi sırasında seyahatlerin kısıtlanması nedeniyle eskisi kadar gidip-gelemiyoruz.

Sizinle ilgili araştırma yaparken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2013 yılındaki Avusturya ziyaretinde bir araya geldiğinizi ve “Evine dön Ayşegül” dediğini öğrendik. Kendisi ile yeniden bir araya geldiniz mi ya da size yeniden böyle bir çağrısı oldu mu? Türkiye’ye dönmeyi düşünüyor musunuz?

DENKLİK HUSUSUNDA ÇOK CİDDİ PROBLEMLER ÇIKARTILIYOR

Evet, cumhurbaşkanımızın böyle bir ithafı olmuştu. Avusturya ile Türkiye arasında denklik problemleri var maalesef. Bana somut teklifler de geliyor yaklaşık 2-3 senedir. Bu denklik işlemleriyle de uğraşıyorum. Yani eğer ki bir şekilde çözebilirsem denklik işlemlerini Türkiye'ye faydalı olmayı çok isterim. Gerçekten çok acı bir durum. Bir taraftan yurt dışındaki bilim insanlarının, akademisyenlerin Türkiye'ye getirilmesi hedefleniyor. Öbür taraftan maalesef denklik hususunda çok ciddi problemler çıkartılıyor. Bu tabi çok birbiriyle çelişkili, üzücü durumlar. Bu durum zorluyor, üzüyor.

Düzce Üniversitesi’ni takip ediyor musunuz? Buradaki çalışmalardan haberdar mısınız?

Düzce Üniversitesi’ni takip etmiyorum. Oradaki çalışmalardan haberdar değilim doğruyu söylemek gerekirse.

Gençlere ne gibi tavsiyelerde bulunmak istersiniz?

HERKESE MUTLAKA BİR KULAK KABARTSINLAR

Çok fazla tavsiyede bulunmak isterim. Kendim de genç oldum, hala genç olarak nitelendirilebilirim. Son zamanlarda şunu görüyorum, gençler çok tavsiye istemiyorlar, ihtiyaçları olmadığını düşünüyorlar, ama böyle değil. En başta şunu bilsinler; tabi ki de kendi hayatları, kendi tercihleri. Herkes kendi hayatını yaşamıştır ve kendi imkanları doğrultusunda tercihlerini seçmiştir. Hayat çok fazla bilinmezli bir denklem. Kimsenin hayatını kopyala yapıştır yapıp ekleyemeyiz. Ancak şu bir gerçek ki; hayat tecrübelerinden faydalanabiliriz. Başka birisinin size aktardığı bilgiler hayat tecrübeleri sizi şey katabilir. Sizin hayatınızda her gün uygulayacağınız bir şey olabilir. O yüzden dediğim gibi herkese mutlaka bir kulak kabartsınlar. Bu insan ne yapmış, ne etmiş, ben bundan ne alabilirim diye. En azından ben yıllarca hep öyle yapmıştım. Viyana’da bizim çok misafirimiz oldu Türkiye'den. Burada İmam-Hatip Mezunları derneğimiz vardı, ziyaretçilerimiz geliyordu. Herkesten bir parça bir şey almaya çalışırdım. İyi ki de öyle yapmışım. Dün bir metin yazmam gerekiyordu. Ben 10 parmak, çok hızlı yazıyorum. Yazdığım kişi de şaşırdı, ‘Nasıl bu kadar kısa sürede yazıyorsun WhatsApp üzerinden’ diye. Ben WhatsApp’ın web versiyonunu kullanıyorum. İkincisi de on parmak yazıyorum. 20 yıl önce Viyana’ya ilk geldiğimde bir büyüğüm demişti, ‘seni çok geliştirir on parmak öğren’ diye. 3-4 gün oturup öğrenmiştim. Şimdi her gün bana yarayacak bir olay olarak bana geri döndü. O zaman dinlemeseydim, yapmasaydım, hayatımdan belki de saatlerce vakit kazanılmamış olacaktı ve ben saatlerce vakit kazandım. İyi ki de öyle yapmışım.


Editör: Ç. Diger