Son Dakika
- 18:08 - Yakalanan 3 zanlıdan biri tutuklandı
- 17:57 - 6 takım karşı karşıya gelecek
- 17:37 - 9 araca cezai işlem uygulandı
- 17:27 - "Mezunların iyi bir saha çalışanı olması gerekiyor"
- 17:20 - Kredi ve borçlanma konuları görüşüldü
- 17:15 - Özel hazırlanan paketler 35 aileye dağıtıldı
- 17:12 - Bıyık, "üyelerin sorunlarına çözüm üretmeye devam edeceğiz"
- 17:06 - Son Kale Taraftar Grubu'ndan anlamlı davranış
- 16:59 - Düzce Gal Arısıyla mücadele ediyor
- 16:26 - Cumhurbaşkanı Erdoğan açıkladı
Düzce yaylaları kampçıların uğrak noktası
Düzce şehir merkezine 28 kilometre uzaklıkta olan ve Gölyaka ilçesi sınırlarında bulunan Pürenli Yaylası, özellikle İstanbul’dan gelen kampçılar tarafından tercih ediliyor. Özellikle çocukları doğa ile buluşturmak amacıyla düzenlenen kamplarda, aileler çadırda kalma deneyimini yaşıyorlar.
Yoğun iş stresi, şehir kalabalıkları ve pandemi sonrası insanların en çok ihtiyaç duydukları şey temiz hava, açık alanlar ve doğa ile baş başa kalmak oldu. Bu doğrultuda insanların açık hava taleplerini en iyi karşılayan etkinlik ise doğada kamp yapmak.
Tertemiz havası ve el değmemiş doğası ile Düzce’nin yaylaları, Türkiye’nin her bölgesinden doğaseverlerin uğrak yeri oluyor.
Uzun yıllardır özellikle ailelerden oluşan farklı gruplarla Kocaeli, Düzce ve Bolu yaylalarında kamp aktivitelerinde bulunan ve son olarak Pürenli Yaylasına kamp için gelen Volkan Üstün ile kamp sezonunun açılmasıyla artan kampçılık faaliyetleri, kampların insana kazandırdıkları ve insan- doğa ilişkisinin nasıl olması ya da olmaması gerektiğine dair kısa bir görüşmede bulunduk.
“BU GÜZEL DOĞAYA SAHİP ÇIKMALIYIZ”
İstanbul’da yaşayan ve genellikle kamp gruplarını da bu şehirde oluşturan Volkan Üstün, Düzce’ye gelmeyi çok sevdiklerini, bu doğayı herkesin görmesi gerektiğini söyledi. Fakat bunu yaparken de doğanın kurallarına ve işleyişine uyulması gerektiğini ifade eden Üstün, “Herkesin buralara gelmeye, buralarda zaman geçirmeye hakkı olduğu gibi buradaki yaşantıyı da gözetmesi gerekiyor. Buralar mera olduğu için hayvanlar burada besleniyorlar. Endemik toprağa zarar vermemek, çöpünü bırakmamak gibi birtakım kuralları var. Biraz doğaya saygılı olması lazım insanların. Dolayısıyla bu çerçevede biz de buraya gezilerimizi yapmaya çalışıyoruz. Doğada sadece ayak izinizi bırakın. Bazı kampçı grupların kural dışı davranışları yüzünden ormana veya bazı bölgelerine girişlerin yasaklanması gibi durumlar oluyor. Ormana girememeler, bir insanın doğa ile baş başa kalmasını engelleyecek yasaklar olmamalı. Bunun için de bu güzel doğaya sahip çıkmalıyız. Bir hayvan doğada nasıl yaşıyorsa biz insanlar da öyle olmalıyız. Yemeğini yer ve örter, ormana sadece dışkısını bırakır o da zaten gübre olarak toprağa döner. Sizin de aynı mantıkla gelmeniz gerekiyor. Bulduğunuz gibi bıraktığınız sürece buralar size zaten her zaman açık. Açık da olmalı zaten. Çünkü yaşamın kaynağı burada. Biz gittiğimiz yerlerdeki yerel halkla da ilişkiler kuruyoruz, yöre insanları bizi tanıyor artık. Bizim grubumuz kampa çıktığımız zaman o bölgenin pis kalmayacağını, hatta bizden önce gelenlerin bıraktığı çöpleri bile toplayacağımızı biliyorlar. Bu yüzden biz bir geldiğimiz yere tekrar rahatlıkla gelebiliyoruz, çünkü kullandığımız alanı olması gerektiği şekilde bırakıyoruz” dedi.
“ÇOCUKLAR DOĞADA FARKLI ÖZELLİKLER SERGİLİYOR”
Volkan Üstün tek başına rehberlik yaptığı için çoğunlukla 15-20 aileden oluşan 40-50 kişilik gruplarla kamp yapıyor. Üstün’e göre herkese eşit miktarda özen gösterebilmek, onlara doğayı doğru şekilde anlatmak ve herkesin algılamasını sağlayacak önemi gösterebilmek için optimum sayı bu olmalı. Sayıyı olabildiğince kontrol altında tutmanın ardındaki en önemli sebeplerden biri de doğanın gelecekteki sahibi ve şekillendiricisi olacak olan çocukları doğa ile buluşturmak. Çocukların normal şehir yaşantısından ne gibi farklı özellikler sergilediğini ailelerin rahatça gözlemleyebilmesi de bu açıdan önem arz ediyor. Çünkü genellikle çocuklar kamp yapmayı büyüklerden önce ve daha iyi öğreniyorlar.
“AMAÇ SADECE GRUPLARI DOĞAYA ALIŞTIRMAK”
Kamp faaliyetleri için ufak bedeller ödendiğini ve bunun da eksik ekipman temini veya araçların yakıt ücretleri için kullanıldığını belirten Volkan Üstün, “Bu ticari amaçla yapılan bir faaliyet değil. Amaç sadece grupları doğaya alıştırmak ve grupların doğada nasıl davranacaklarını bilmeleri. Ayrıca kendi başlarına kampa gelebilmeleri için onları yüreklendirmek. Konaklama, beslenme ihtiyaçları farklılık gösterebiliyor. Biz doğru malzeme seçimlerini de onlara öğreterek kendi başlarına yapacakları kamp için hayatlarını kolaylaştırıyoruz. Mesela bizimle 3-5 kere geldiyse sonrasında kendi başlarına gelebiliyorlar” şeklinde konuştu.
Konaklamaların genellikle tek gece olduğunu, fakat 15-16 yıldır bu işi yaptığı için artık gruplarının çok yakın ve birbirini tanıyan insanlardan oluştuğunu kaydeden Üstün, bazen onlardan gelen talep doğrultusunda hafta sonu tatiline denk gelen zamanlarda gün sayısını arttırabildiklerini ifade ediyor. Üstün, hava koşullarını düşünmeksizin kış mevsimi hariç her mevsimde kamp yapmaya çıktıklarını da sözlerine ekledi.
“NİSAN-EKİM ARASI YAPILIYOR”
Gittikleri yerlerde yabani hayvanlarla da karşılaşabildiklerini sözlerine ekleyen Volkan Üstün, “Karşılaşıyorsun, çünkü zaten sen burada misafirsin. Aslına bakarsan burası onların yeri, ama önlemlerini aldıktan sonra yüz yüze gelme ihtimalin çok daha azalıyor. Doğada davranış şeklinin çeşitli metotları var. Bir de genelde seçtiğimiz bölgelerde yayla evleri bir miktar uzaklıkta oluyor. Biz yine onları rahatsız etmeyecek şekilde kampımızı kurduktan sonra burada zamanımızı geçiriyoruz. Buralar insan tarafından ayak basılan yerler olduğu için hayvanlar da zaten bunun bilincinde olarak sen daha yaklaşırken senden uzaklaşıyorlar. Mevsimsel olarak geçişleri birazcık önemsiyoruz. İşte kış uykusundan kalktıkları zamanlarda Mart-Nisan aylarında daha temkinli davranıyoruz ve genelde de zaten kamplarımız Nisan aylarında başlıyor. Eylül sonu Ekim sonu mevsimin değişmesine kadar devam ediyor” dedi.
“HEM DOĞAYLA İLGİLİ KONULARI HEM DE TEMEL KAMPÇILIK BİLGİLERİNİ PAYLAŞIRIZ”
Doğanın kendine has bir olumlama gücüne sahip olduğuna inandığını da belirten Üstün, “İlk kez gelenler ile eski grupların sinerjisi aynı şekilde olmayabiliyor. Onların sinerjilerini ve enerjilerini aynı seviyeye getirmek için ilk önce bir alışma dönemi var. Birkaç kamp yapan ile ilk defa gelip burada ilk defa yağmurla yağışta karşılaşan arasında çok fark var. Ve biz böyle sürekli mangal yakan, yeme içme üzerine bir grup değiliz. Doğa sevgisi nasıl açılır onun peşindeyiz. Uzun doğa yürüyüşleri yaparız. Evden farklı bir yerde çadırda kalma deneyimi, kontrollü ateş yakma nasıl ve ne zamanlar olur, nasıl davranman gerekir, yabani hayvanlara karşı korunma gibi hem doğayla ilgili konuları akış içerisinde anlatırız, hem de temel kampçılık bilgilerini paylaşırız. Temel prensibimiz insanlara öğretmek. Bunun kendiliğinden oluşan bir akışı var, mesela geldiğimizde burada çok sağanak yağış vardı. İlk başta hemen çadırımızı kurmamız gerekirken, yağmurluklarımızı giydik yürüyüş yaptık, bekledik. Hava bize müsaade etti, çadırımızı kurduk. Yani böyle böyle şekilleniyor doğada işler. Biraz akışına bırakıyoruz” İfadelerini kullandı.
Genelde bir sezonda 10-12 kamp yaptıklarını ve Düzce’nin yanı sıra Kocaeli ve Bolu arasındaki 1000 metre üstü yaylaları da tercih ettiklerini dile getiren Üstün, “İnsanların kışı geçirdikleri dönemde ben yeni kamp alanları için keşfe çıkıyorum ve bir dahaki sene oraya programlar koymak için çalışıyoruz” dedi.
Üstün son olarak herkesin en azından günü birlik olarak kamplara başlaması, normal hayatın koşturmacasının dışına çıkıp doğanın dinginliğinde bulunmaları tavsiyesinde bulunarak, bunun sayesinde insanların kendilerinde hiç tahmin edemeyeceği değişimler yaşayacağını vurguladı.
Editör: C. Sandıkçı
videolarımızdan ilk siz haberdar olun.
